ÇAĞIN VEBASI: CAHİLLİK

Avrupa’yı 1347-1351 yılları arasında mahveden Kara Veba’dan dönemin yobazları tarafından sorumlu sayılan kedilere topluca kıyıldığını duymuştuk. Ama, dahasını Eduardo Galeona’dan okuyunca kanımız dondu:

“On dördüncü yüzyılda, Katolik inancın koyu fanatikleri Avrupa şehirlerindeki kedilere savaş açtılar.

İblis’in emrindeki bu şeytani hayvanlar çarmıha gerildiler, kazığa oturtuldular, canlı canlı derileri yüzüldü ya da ateşe atıldılar.

Bunun üzerine, en kötü düşmanından kurtulan fareler şehirlerin tek sahibi oldular. Ve farelerden bulaşan Kara Veba otuz milyon Avrupalıyı öldürdü.” (1)

ŞİDDETLE KOL KOLA

Bizdeki eski adı “taun” olan veba, 1778 – 1887 yılları arasında Osmanlı topraklarında da on binlerce can aldı. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinin İstanbul’a ilişkin bölümünde, “taun” salgınının, kentteki bir tılsımlı taş yıkıldıktan sonra başgösterdiğini yazıyor. Çelebi’ye göre, Bayezit Camii hamamının bulunduğu yerde, seksen arşınlık dört köşe ve tek parça bir sütun bulunmaktaydı. Sultan Bayezit, hamamı yaptırırken sütun yıkıldı. O tarihten sonra şehzadelerden biri taundan öldü, ardından da salgın İstanbul’a yayıldı. Çünkü bu sütun, Gezbazya adlı eski bir kâhin tarafından tılsımlanmıştı!..

Avrupalılar, o yıllarda Osmanlı’dan daha keskin din / hurafe fanatiği, dolayısıyla daha acımasızdılar. Kara Veba’dan kedilerin yanı sıra Çingeneleri ve Yahudileri sorumlu tuttular. Her iki ırkı korkunç işkencelerle katlettiler. Özellikle de haklarında “Kuyu sularımızı zehirliyorlar!” iftirası yaydıkları Yahudileri kazıklara geçirdiler, şarap fıçılarına koyup Ren Nehri’ne attılar. Salgının sona erdiği 1351 yılında Avrupa’da Yahudikalmamıştı. Kıyımdan kurtulabilenler, nüfusu görece az olan Rusya ve Polonya’ya kaçmışlardı.

VE BİLGİNİN ZAFERİ

Kara Veba, yaşlı kıtada on milyonlarca kişinin ölümüne yol açtı. Sadece Fransa’da nüfusun üçte ikisi öldü. Avrupalı, Kara Veba‘yı daha çok gökyüzünde “Jüpiter ve Mars’ın dizilişine” bağlıyordu:

“Gök cisimlerinin etkisinin sonucudur ya da bizim haksız hareketlerimizden dolayı Tanrı’nın duyduğu öfkenin ve fanileri terbiye etmek istemesinin bir sonucu. Ne herhangi bir bilgi ne de insanî bir tedbir işe yarıyor… Bu nedenle, bir kere değil birçok kere dinî tören düzenlemeli ve Tanrı’nın huzurunda tövbe edilmelidir.” (2)

Ama, bilimsel bilgi işe yaradı.

İsviçre asıllı Fransız bakteriyoloji uzmanı Aleksandre Yersin (1863 – 1943) gecesini gündüzüne katıp çalıştı, çabaladı. Ve Hongkong’da kurduğu laboratuvarda, veba’ya neden olan mikrobu yıllar sonra da olsa bulabildi (1894); ona karşı serum geliştirdi. Böylece dünyayı, son bulgularla farelerin üzerindeki parazitlerden geçtiği kesinleşen veba illetinden kurtardı.

BEBELERE ‘MOLLA’ OKULU

O günlerden bu günlere dünyada bilim, dolayısıyla da uygulayımbilim (teknoloji) baş döndürücü bir hızla ilerlerken 21’inci Türkiye’si olarak ne yazık nal topluyoruz.

Hukuk biliminin evrensel normlarına uymaya çalışmak yerine, her gün bir yenisi eklenen hukuk facialarımızı hâttâ son olarak Siirt’te şeriat mahkemesi kurulmuş olmasını konuşuyoruz.

Dünya yapay zekâyı tartışadursun bizim gündemimizde, altı yaşındaki bebelerin evliliği caiz midir? diye basbayağı sapıklık, tecavüzcülük var. Ya da merdiven altından çıkıp gazete ilanıyla bebe arayabilen küçük molla okulları

Al bu gerici oluşumları, vur sözümüz ona ‘millî’ eğitime! Ülkemizin, ulusumuzun yarınları için umut beslediğimiz kuşaklar, pozitif bilimler yerine devlet eliyle dinsel ağırlıklı eğitimle giderek daha bilisiz (cahil) yetişiyor.

CEHALET “ABİDE”Sİ!

Tüm bunların doğal sonucu olarak örneğin, “yerli PISA” diye tanımlanan en son Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi (ABİDE) eğitim – öğretim araştırmasının sonuçları kahredici. Bu yazanağa göre, sekizinci sınıf öğrencilerimizin yüzde 16’sı, toplama – çıkarma – çarpma – bölmeyi (dört işlem) yapamıyor. Fen bilimlerinde yüzde 86’sı, sosyal bilimlerde yüzde 65,3’ü orta ve alt düzeyde. Yüzde 39,8’i vücudumuzdaki organların görevini bilmiyor. Her dört öğrenciden biri harita okuyamıyor, birbiriyle ilintili iki olay arasında bağ kuramıyor.

Anadilimiz Türkçede de öğrencilerimizin yüzde 66,1’i orta düzey ve altında; deyimlerimizi, atasözlerimizi, hiciv ve nüktelerdeki iletileri anlayamıyor, bunlar arasındaki neden – sonuç ilişkisini kuramıyor.

Ailelerin evlerindeki kitap sayısı arttıkça öğrencinin başarı düzeyi de artıyor. Çocuklarımızın kitap okumaya ayırdıkları vakit ise tam bir facia; yüzde 42,3’ü  haftada bir saatten daha az süreyle okuyor.

Yinelemekten bıkıp usanmayacağız:

Bu bilimsel / kültürel / eğitsellik düşmanı Kara Veba’yı atlatıp yeniden Atatürk’ün çağcıl hedefler ülküsüne dönmekten başka çıkış yolumuz yoktur.

Kedilerimizin boğdurulup farelerin daha fazla cirit atarak peynirin tamamına mikrop bulaştırmasına fırsat vermeden…

Yani hemen!

DİL YANLIŞLARIMIZ

Özel bir tv kanalımızın deneyimli ekonomi uzmanı tarafından hazırlanıp sunulan 7 Temmuz 2019 geceki izlencede, ekrana atılan bir başlık (tv’ci diliyle KJ):

“AKP içinde ‘rahatsız’ vekil sayısı kaç tane?”

İnsanlardan “tane” olarak söz edilmez.

Öte yandan, devlet kanalının muhabiri, bir süre önce Romanya’da yapılan Avrupa Güreş Şampiyonası’nın Bükreş’teki madalya töreninden bildiriyor:

– Güreşçimizin yaptığı hata, rakibinin kazanmasını ‘sağladı’.

Sağlamak; bir işin olması için gerekli durumu, şartları hazırlamak, temin etmek, anlamlarında bir ‘olumlama’ eylemidir.

Bizim güreşçimizin yenilmiş olmasından ise ‘olumlu’ bir sonuçmuş gibi söz edemeyiz.

Konuya ilişkin doğru haber tümcesi, örneğin şu olabilir:

– Güreşçimizin yaptığı hata, rakibinin kazanmasına ‘yol açtı’.

Doğru Türkçe konusunda sırtımızın minderden kalktığını görmeye ömrümüz yetecek mi?…

 

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Laik Türkiye’nin

Yeni başağrısı:

Belediye yatağımızda

Dinî nikâh sultası! (*)

(*) Sulta: Otorite.

1) Ve Günler Yürümeye Başladı, Sel Yayınları, 4. baskı, 2012, sayfa 233

2) Prof. Dr. Kadircan Keskinbora / Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi 

https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/yasam/bilmekle-bilmemek-arasindaki-sinir