BU DÜNYA BİR ‘İVAN’ GÖRDÜ

“Korkunç İvan” lakabıyla tarihe geçen Rus Çarı İvan Grozni, bundan 489 yıl önce 25 Ağustos 1530’da doğmuştu.

“Ben kilisenin de başıyım.” diyor ve Tanrı’nın, İsa Mesih’ten sonra dini yeniden canlandırmak için kendisini gönderdiğini söylüyordu.

Bugün Moskova’da çok renkli soğan kuleleriyle ünlü, her gün yaklaşık iki bin turistin gezdiği Saint – Basile (Aziz Vasili) Katedrali’ni Korkunç İvan yaptırdı. Böylece, kazandığı büyük bir utkuyu (!) anıtlaştırmış olacaktı; hepsini kılıçtan geçirdikleri Kazan Tatarları’nın kadınlarına topluca tecavüz edip mallarına el koymuşlardı.

Bu arada, aynını bir daha yapamasın diye, katedralin İtalyan mimarının gözlerini kör ettirdi.

Ama, “korkunç” lakabını hak etmesine bu kadarı yeterli değildi!

CANAVARLIKLARI

Gelininin sarayda iç çamaşırlarıyla gezmesine izin verdiği için tartıştığı öz oğlunu, başına sopayla vura vura öldürdü. (Rus ressam İlya Replin, 1580’de yaptığı “İvan Grozni ve oğlu İvan” tablosunda bu olayı canlandırdı. Bir tarihsel utancın simgesi resim, Moskova’daki Tretyakovski Galerisi’nde sürekli sergileniyor.)

Bitmedi…

İvan, başpiskopos Leonid’i köpeklere attı. Sekiz prensten birini diri diri yaktı, yedisini baltayla lime lime etti. Yedi karısından beşini zehirleterek öldürttü. Kuzeni, baldızı ve teyzesini nehre attırıp boğdurttu.

Vahşette sınır tanımıyordu. Huzuruna çıkan Avrupalı elçilerin, kendi örf ve âdetleri gereği çıkarmadıkları şapkalarını kafalarına çiviletiyordu.

Bir gün satranç oynarken aniden öldü. Uzun yıllar sonra 1960’da yapılan otopside, kemiklerinde cıva kalıntısı bulundu. Kimi kaynaklara göre, yemeğine cıva katılarak zehirlenmiş, kimilerine göreyse baş ağrısı sağaltımı için cıva kullandığından ölmüştü.

Ünlü Rus sinema yönetmeni Sergey Ayzenştayn (1889 – 1948), Korkunç Ivan’ın yaşamını üç filmlik seri olarak tasarladı (1944). Ama, dönemin Rus lideri Stalin, yarası çok olduğu için gocunduğundan, ‘kötülük’ göndermelerini üzerine alınıp ikinci filmi yasaklayınca Ayzenştayn üçüncüyü çekemedi.

Çok genç yaşta tahta çıkmış olan İvan için Rıyazan Üniversitesinden, Rus Tarihi Profesörü Alla Sevastiyanova şöyle diyecekti:

“Bu çocuk, insanların kendisine baş eğdiğini, kendisini yücelttiklerini fark etti. Fakat aynı zamanda kendisine saygı duymadıklarını da anlamıştı. Bu zıtlık, hiç kimseye güvenmeyen son derece karmaşık bir kişiliği şekillendirdi. Emin olduğu tek şey, kendisinin yeryüzündeki Tanrı olduğuydu.”

Korkunç İvan, din bağnazlığının insanı nasıl insanlıktan çıkardığının tarihteki en yabanıl, en kanlı, dolayısıyla da en ibret verici kanıtıdır.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Bilenimiz bilmeyenimiz, Osmanlıca konuşmayı seviyoruz.

Bir muhalefet partisinin yetkilisi, 15 Ağustos 2019 akşamı bir tv kanalında, ülkemizde ulusal eğitimin yerlerde süründüğünü anlatıyordu. Kendisinin asıl mesleği de öğretmenlik olan bu kişi, 480 bin meslektaşı atama beklerken öte yandan “Bir köyde iki öğrenci bile olsa okul ve öğretmen olmalıdır.” (Nasıl ki cami ve imam varsa… K.E.) diye haklı serzenişte bulunup şöyle diyordu:

– Sayın Millî Eğitim Bakanı ile de bu konuyu ‘defaten’ konuştum.

Arapça kökenli “defaten” belirteci (zarf), “bir kerede” demek. Sayın partili / öğretmenin kastettiği ise “defalarca, birçok kere” anlamındaki “defaatle” belirteciydi.

Bir başka tv kanalımızın 21 Ağustos 2019 günkü kapanış haberlerinde, bir sosyal medya iletisi aktarılırken şu sözcük kullanıldı:

“Rantiyeci”

Sözcüğün doğrusu “rantiye” (Fr. rentier); “parasının ya da taşınır – taşınmaz mallarının geliriyle yaşayan kişi” demek.

“Rantiye”ye, Türkçe “-ci” yapım eki eklenmesiyle oluşturulan sözcükse uydurma.

“YANLIZ” SÖZCÜĞÜ YANLIŞ

Aynı kanalda bir sonraki gün de hakkında yargı kararı olmadan görevinden alınıp yerine kayyım atanan Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün konuşması şu başlıkla (KJ) verildi:

“CHP yöneticileri ve milletvekilleri bizi yanlız bırakmadı”

Bir başına, anlamındaki sözcük; “-nl-” değil, “-ln-” harf sıralamasıyla yazılır:

“Yalnız”

Anımsatalım:

 “Yalnız” sözcüğü “yalın”dan (yalınız); “yanlış” sözcüğü” ise “yanılmak”tan (yanılış) gelir.

MATEMATİK HATASI

Pek çok Anadolu türküsünde geçen “allı turna”nın Batı dillerindeki adı,  bilindiği gibi “flamingo”.

Bu güzel canlıların sevdiği tuzlu su alanlarından biri, Türkiye’nin en büyük ikinci gölü olan Tuz Gölü. Aksaray’ın ilçesi Eskil sınırlarında yer alan gölün, özellikle de güney kıyıları… Burada dünyaya gelen allı turnalar, ilkyaz ve yaz aylarında gelişmelerini tamamlayıp uçmayı öğreninceye değin gölde konaklıyor, güz mevsiminde de göç ediyorlarmış.

Bizim Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uzmanları, göldeki allı turna sayısında artış saptamışlar! Tuz Gölü’ndeki kirlilik olağanüstü boyutlara varmışken bu veriyi kuşkuyla karşıladığımızı itiraf edelim.

İktidara yakın bir gündelik gazete, Bakanlık uzmanlarının söz konusu araştırma yazanağını (rapor) aktarırken “geçen yıl mayıs ve haziran aylarında12 bin küsur olan allı turna yavrusu sayısının bu yıl 20 bin küsura yükseldiğini” belirtip şöyle diyor:

“İki kat artış gösterdi…”

Oysa 12’nin 20 olması; iki kat değil, yaklaşık ‘bir kat artış’ı gösterir.

12 sayısının ‘iki kat artmış’ olması içinse 36’ya yükselmesi gerekir.

Millî Eğitim Bakanlığının, yerli PİSA olarak adlandırılan son ABİDE sınavında çocuklarımızın en başarısız oldukları alanların, matematik ve Türkçe olduğu ortaya çıkmıştı. Bu sınavda nal toplayanları bakanlık uzmanı mı yaptık, medya çalışanı mı? Yoksa her ikisi de mi?..

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Afyon’da sıkmıştı yurtsever yumruğunu

Yiğit başkomutan Mustafa Kemal

Utkuya inanmış Mehmetçiğimizle

Komadı yurtta bir tek işgalci yabancı.

Küllerinden doğdu emperyalizmin çocukları

Dağıttılar ordularımızı

Şimdi seksen iki milyon

Yüreğimizde yerli hayın kesiği sancı

Ve dinmeyen Otuz Ağustos utancı.