Hindistan tam 72 yıl önce, 15 Ağustos 1947’de İngiltere’nin sömürgesi olmaktan kurtulup bağımsızlığını kazanmıştı.
Bunu, sıska bir adamın yarı çıplak olarak 1930’da başlattığı “Tuz Yürüyüşü”ne borçlu.
Bu toplum liderinin adı, Mahatma Gandi’ydi (1869 -1948).
Tuz, tarih boyunca önemli bir tüketim maddesi oldu. Günümüzde de ilaç sanayisinden içtiğimiz suyun sertliğinin giderilmesine, sabun yapımından kışın buz tutan yolların açılmasına kadar binlerce kullanım alanı var tuzun.
İngiltere, çıkardığı özel bir yasayla Hint halkına, kendi ülkelerinde üretilen tuzu kullanmayı yasaklamıştı.
HİNT FAKİRİ GALİP
İngiltere Başbakanı Winston Churchill‘in (1874 – 1965), Tuz Yürüyüşü’ne geçen Gandi hakkındaki sözleri size tanıdık gelebilir:
“… Şu Bay Gandi’yi, şu uğursuz, fanatik asiyi görmek, insanda kaygı ve tiksinti yaratıyor. (…) Büyük Britanya İmparatorluğu’nun, görkem ve gücünü simgeleyen tacımızın en parlak ve değerli incisini (Hindistan’ı) terk etmek gibi bir niyetimiz asla yok.”
Ama, Gandi ve beraberindeki bir avuç yurtsever insan, Hint Okyanusu’nun bir plajında başlattıkları Tuz Yürüyüşü’nün sonunda; İngiliz zulüm, kibir ve küstahlığını yendi.Ağızlarına birer tutam tuz atarak sömürge yasasını delip özgürlüğe giden yolu açtılar. O yılların dünya jandarması olan İngiltere, liderlerinin deyişiyle tacındaki en parlak inciden vazgeçmek zorunda kaldı.
KISSADAN HİSSE: 21’inci yüzyıl dünyasında biz Türkler, Atatürk’ün kazandırdığı ekonomik ve siyasal özgürlüğümüze / bağımsızlığımıza sırt çevirip neredeyse “gönüllü köleliğe” giden bir yola girmiş durumdayız. Zamane jandarması ABD bize, kendi tuzumuzu değilse bile kendi buğdayımızın, domatesimizin tohumunu bile kullandırtmıyor. Borç sarmalı, zulüm, kibir, küstahlık diz boyu! Çağdaş uygarlık tacının en parlak incileri; doğaya, insan haklarına, adalete, din / vicdan / ifade özgürlüklerine saygı ülküsünden her gün biraz daha uzaklaşmamız cabası.
Bu konularda karamsarlığımızın gittikçe artması için neden çok ama umut fakirin ekmeği:
Toplumca tadımızı, tuzumuzu tekrar kazanıp coşkuyla kutlayacağımız nice bayramlara!..
DİL YANLIŞLARIMIZ
Bir milletvekilimiz, 8 Ağustos 2019 günü Burdur’da partilileriyle birlikte basın toplantısı yapıyor. Doğa harikası Salda Gölü çevresine Millet Bahçesi yapılması yolundaki resmî açıklamalara tepki gösteriyor. O sırada deprem oluyor. Milletvekili, soğukkanlılığını koruyarak:
– Evet, şu anda bir deprem gerçekleşiyor, diyor.
Öte yandan, trafik kazası haberlerinde sık sık karşılaştığımız anlatım:
– Falanca yerde gerçekleşen kazada…
Yukarıdaki her iki sözde, eylem (fiil) yanlışı var.
“Gerçekleşmek” ancak tasarlanan ya da öngörülen bir şey için söz konusudur.“Deprem” ve “kaza” ise beklenmeyen kötü olaylardır. Her iki tümcede de “gerçekleşen” yerine, bizce “meydana gelen” denmeliydi.
FORMÜLİZE (!) ETMEK
Yabancı kökenli sözcüklerin yazım (imla) ve sesletiminde (telaffuz) de ciddi sorunlarımız var.
Bir kadın tv sunucumuz, 9 Mayıs 2019 günkü tartışma izlencesinde şöyle bir eylem kullandı:
“Formülize etmek”.
Formülize, diye bir sözcük ne Fransızcada ne de Türkçede var.
“Formüle” (Fr. formulé) sıfatından yapılan ve “bir düşünceye bir anlatım biçimi vermek” anlamına gelen yardımcı eylemli bileşik eylemin doğrusu:
– Formüle etmek.
Aynı sunucu, bir başka Fransızca sözü de üstüne basa basa şöyle kullandı:
“Dejavu”
Bir yeri daha önce görmüş ya da bir olayı daha önce yaşamış olma duygusu,anlamındaki bu söz, Fransızcadan bire bir kopya. Fransızca özgün yazımı: déjà vu.
Ancak buradaki “vu”, “vü” diye okunur; “deja vü”. Dolayısıyla da artık Türkçeleşmiş kabul edeceksek bu sözü “ü” sesiyle söyleyip yazmalıyız.
(Sanıyoruz, yönetmen Tony Scott imzalı, başrolünde Denzel Washington‘un oynadığı, 2007 yapımı Holywood filminin ülkemizde de “Deja Vu” adıyla oynatılmasının bu yaygın yanlışta payı var.)
KALIN ‘K’ İLE “HİKAYE”!
Devlet televizyonunun “Müzik” kanalında, 11 Ağustos 2019 günü “Bayram Özel”izlencesi vardı. TRT’ciler, güzelim TSM şarkılarının arasına, yoz müzik arabeski sıkıştırmaktan yine kendilerini alamadılar.
Bu arada, sesini ve yorumunu çok beğendiğimiz bir erkek şarkıcının yaptığı sesletim yanlışı keyfimizi büsbütün kaçırdı. Bestesi (Kürdîlihicazkâr) Selahattin İçli‘ye ait ünlü şarkının Sedat Ergintuğ tarafından yazılmış güftesinde son iki dize şöyle:
“… Üstelik bu hikâye aşksız son buluyorsa
Desene ki güzelim sen hiç yaşamamışsın.”
Deneyimli şarkıcı, buradaki “hikâye” sözcüğünü ‘kalın k’ ile söylemez mi! Dil sürçmesi desek değil; çünkü, aynı yanlışı iki kez yaptı.
Bir süre önce de başka bir kanalda, bir kadın tv’cinin benzer yanlışa düşmesi üzerine kahkahalarla gülmekten kendimizi alamamıştık. İstanbul Sultanahmet Meydanı’na laleden bir halı serildiği haberini verirken kadın tv’ci “lale” sözcüğünün ilk hecesini ‘kalın l’ ile sesletme becerisini (!) gösterebilmişti. Üşünmeyip saydık; bir değil, iki değil, tam beş kez…
CANLI CANLI NE ALMIŞ?
Elbette, ülkemizde tv yayıncılığının bir de “magazin” boyutu var ki evlere şenlik!
Bir kanalda, 30 Temmuz 2019 günkü magazin izlencesi öncesinde bangır bangır yayımlanan spot:
“Adriana Lima, evine canlı canlı ne aldı?”
Yayında öğrendik ki ünlü mankenin evine aldığı, bizim ünlü Kangal köpeğimizmiş. Hem de iki tane!
Ve de “canlı canlı”!..
Şaşırtıcı (!) olan, “canlı canlı” olması değil mi!..
Normali, evine ölü köpek almasıydı!
İlahi medyam, sen bir ömürsün!..
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Karadeniz’deki âfetler
HES’ten değilmiş
Bir şey diyeceğim
Diyemiyorum
Tövbe HEStağfurullah!