Tv ekranlarımıza sıklıkla konuk olan kişilerin, toplumumuza karşı öncelikle “doğru”, sonra da “güzel Türkçe” kullanma sorumlulukları var.
Profesör unvanlı, çok değerli bir akademisyenle bir tv kanalının yöneticisi, ekranda birlikte yorum yapıyorlar. 26 Temmuz 2019 geceki izlencede, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun, yedi yıl önce attığı tivit bahane edilerek hakkında dava açılmasını haklı olarak eleştiriyorlar. Tv’ci, davayı açanlar için şöyle diyor:
– Siz, Cumhuriyet’in savcıları mısınız, Cemaat’in savcıları mısınız? Bu “ikilem”in yanıtı verilmelidir.
Sayın profesörün de içtenlikte onayladığı bu yorumda bizce “ikilem” kavramının yeri olmamalı.
“İKİLEM”İN DOĞRUSU
“İkilem”, yukarıdaki yanlış örnekte görüldüğü gibi, çok yaygın olarak “birbiriyle çelişen iki ayrı durum” anlamında kullanılıyor.
Aslında bu bir felsefe terimi. “İkilem; iki önermesi bulunan ve her iki önermenin vargısı aynı olan tasım” demek.
Doğru örnek:
Çocuk yaştaki Fatih Sultan Mehmet, tahtını kendisine bırakıp bir köşeye çekilen padişah babası II. Murat’a (savaş çıkması üzerine) şu haberi gönderir:
“Padişah sensen, ordunun başına geç. Bensem sana emrediyorum, ordunun başına geç.”
Örnekten de anlaşılacağı üzere “ikilem; insanı, ‘istenmeyen’ iki seçenekten birini izlemeye zorlayan sorun” anlamına geliyor.
YANLIŞ SALVOSU!..
Aynı tv kanalında, 18 Haziran 2019 gecesi de bir politikacı ile sunucu, yerel seçim çalışmalarını değerlendiriyorlar.
Politikacıdan, dakika bir, gol bir:
— Bugün ‘tüm gün’ Sultanbeyli’de idim.
Tüm gün, demek bizce yanlış; doğrusu “bütün gün”.
Çünkü “tüm”, sayısal bir anlatımdır ve “belli sayıda”nın karşıtıdır.
Doğru örnek:
Tüm yolcular, uçağa binmişlerdi.
“Bütün” ise “bir ya da birkaç parça”nın karşıtı, demek.
Doğru örnek:
Adam, oturup bir bütün ekmeği yedi.
Aynı politikacı, İstanbul’daki deprem toplanma alanlarının işgal edildiğini belirtirken de:
— Deprem olursa (İstanbullular) hayatlarını oralarda idame ettireceklerdi, diyor.
Arapça “idame”; sürdürmek, devam ettirmek, demek. Zaten “ettirgen” anlam içeren “idame” sözcüğünden bileşik eylem oluştururken ettirgen yardımcı eylem kullanamayız.
Dolayısıyla eylemin doğrusu “idame ettirmek” değil, “idame etmek”.
İzlencede yapılan öteki dil yanlışları, “muğlak” sözcüğünü ‘ince l’ yerine ‘kalın l’ ile; “ikamet”i ise tam tersine, ‘kalın k’ yerine ‘ince k’ ile okumak.
Bu da aynı politikacının düştüğü mantık yanlışı:
“Geçtiğimiz günlerde…”
Biz zamanı geçmeyiz; o kendiliğinden geçer.
“Geçen günlerde…” demeliyiz.
“CÜRÜM” DEĞİL, “CİRİM”
Bir başka kanalda ise çok deneyimli, bir o kadar da değerli kadın gazeteci, hazırlayıp sunduğu tv izlencesinde bir atasözümüzü ısrarla yanlış söylüyor:
“Ateş olsa, ‘cürmü’ kadar yer yakar.”
Atasözündeki “cürüm” (suç) sözcüğünün doğrusu, bilindiği gibi “cirim”dir (hacim).
“Ateş olsa cirmi kadar yer yakar”; düşmanlarımızı gözümüzde gereğinden fazla büyütmemeliyiz, anlamında.
Meslektaşımız bu arada, nedense çok sık kullandığı “ağır” sözcüğünü, yanlış sesletiyor. “Aar” diye okuması gerekirken…
Yeri gelmişken konuya ilişkin sesletim kuralını anımsatalım.
Sözcüklerin içindeki yumuşak g (ğ) genellikle okunmaz.
Yumuşak g; “ağır” sözcüğündeki gibi, “a” ile “ı” ünlülerinin ortasında yer alıyorsa “a” hecesini bir değer uzun söyletir:
ağır (aar), bağır (baar), sağır (saar), bağış (baaş), yağış (yaaş), yağmur (yaamur), kâğıt (kâat), dağıt (daat)…
Bu konuda kuraldışı sözcükler:
Ağıt, bağıt…
OTURMA / OTURUM
Bir devlet yetkilimizin 22 Temmuz 2019 günkü açıklamasından:
– ‘Oturum’ izni verdiğimiz Suriyeliler…
Oysa “oturum”, Arapça kökenli “celse” ve Fransızca “seksiyon”un öz Türkçesi:
1. Bir meclis veya kurulun sorunlarını görüşüp tartışmak için yaptığı birleşim, celse.
2. Bilimsel toplantıların aynı anda veya art arda gerçekleştirilen bölümlerinden her biri, seksiyon.
Sayın yetkilinin kastettiği ise resmî makamlarca belli bir bölgede oturacak kişiye “oturma(ikamet) izni” verilmesidir.
Bu arada bir sesletim notumuzu yineleyelim: “İkamet” sözcüğü, yukarıda da anımsattığımız gibi ‘kalın k’ ile söylenir. Ama, “ikametgâh” sözcüğünün “g”si ince sesletilir.
DEVLET ESKİ (!) BAKANI
Öte yandan, bir tv izlencesine konuk edilen Önay Alpago‘nun unvanı, ekrana şöyle yazılıyor:
“Devlet Eski Bakanı”
Bu da yanlış.
“Devlet bakanı”, Türkçe dilbilgisinde, belirtisiz ad tamlamasıdır.
Ad tamlamasını ikiye bölüp ortasına sıfat (burada, “eski”) koyamayız.
Tıpkı, “yazı eski masası” diyemeyeceğimiz gibi.
Sıfatı başa alıp “eski Devlet Bakanı” demeliyiz.
(Ancak, belirtili ad tamlamalarının ortasına sıfat konulabilir: “İstanbul’un eski Valisi”, Bandırma’nın eski Belediye Başkanı… Buradaki “-un, -nın” takıları, ‘belirtisiz’ tamlamayı ‘belirtili’ yapar.)
Aynı izlencede, çok sık yapılan bir dil yanlışına düşmediği için sayın Önay Alpago’yu kutluyoruz.
Şöyle:
Sürekli yanlış kullanılan bir söz, “moral değer”.
Fransızca kökenli “moral” sözcüğünün iki anlamı var:
1- Bir insanın ruhsal gücü, yürek gücü, maneviyat.
2- Aktöresel (ahlakî).
Söz gelimi, Suriye’ye yapılan askerî harekât hakkında olumsuz eleştiri yöneltenlere, devlet katından şöyle tepki gösterildiğini işitiyoruz:
“Bu gibi sözler, askerimizin ‘moral değerleri’ üzerinde olumsuz etki yapıyor.”
Oysa, bu tamlamadaki “moral” sözcüğü “maneviyat” değil, “ahlakî” anlamına gelir.
Nitekim, Önay Alpago söz konusu izlencede konuşurken şu güzel tümceyi kurdu:
– Din, Allah ile kul arasındaki moral değerdir.
“AKLISELİM” HATASI
26 Temmuz 2019 günü de bir tv kanalında, Rusya’dan S 400 savunma sistemi alan Türkiye’ye ABD tarafından yaptırım uygulanacağı haberi veriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda şöyle diyor:
— ABD’nin ‘aklıselim sahibi’ olduğuna inanıyorum.
Kanal, Erdoğan’ın sözünü, gün boyu şu yanlış başlığı (KJ) atarak aktarıyor:
“ABD’nin aklıselim davranacağını umuyoruz.”
Arapça kökenli “aklıselim” bir addır; “doğru, akla uygun yargılara varabilme yeteneği” anlamında. Öz Türkçesi: Sağduyu.
Aklıselim davranmak, diye bir eylem olamaz.
“ABD’nin aklıselim ‘ile’ davranacağını…” ya da “sağduyulu davranacağını umuyoruz.” diyebiliriz.
Kapanış haberleri dâhil, gün içindeki her bültende aynen yinelenen bu dil yanlışı için kanalı uyaran bir tek kişinin bile çıkmaması da çok düşündürücü.
Yanmış gülüm keten helva!
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Troya Kralı Priamos
Küçük oğlu Paris’i
İyi ki bugün değil de
Üç bin yıl önce bırakmış
Kaz Dağları’na.
Ayılar bebek emzirmiyor artık
Yabancı ellerde memeleri.