BAYRAMLIK

Müslüman olmak isteyen adam, birine yaklaşıp sormuş:
— İslamın şartı kaç?
Sorduğu kişi Kayseriliymiş, yanıt vermiş:
— Sekiz.
Adam:
— Şey… demiş; ‘İslamın şartı beş’ diye daha önceden kulağıma çalınmıştı.
Kayserili:
— Hayır! diye itiraz etmiş; O bize gelişi!

GÜLMEK BİZE YAKIŞIYOR!

Uyanık Kayserili eğer varsıl biriyse İslamın sekiz (!) şartı arasında bile “zekât vermeyi” saymayacaktır.
Her yıl ‘malının kırkta birini’ kim yoksullara dağıtıyor ki?
Tam tersine, 2000’li yılların Türkiye ekonomisi, sürekli olarak yoksul halk kesimlerinden varsıllara ‘kaynak aktarılmasına’ dayanıyor.
İşte, Kurban Bayramı bir fırsat; varsıllar, kendilerine aktarılan gelirin ‘trilyonda biri’ ile kurban kesip fakir fukaraya dağıtsınlar, diyeceğiz de…
Tv haber bültenlerinde gördüğümüz kadarıyla kurban çadırlarının çevresindeki alıcılar, yoksulların moda deyişle ‘bir tık üstündeki’ (!) dinibütün ‘az yoksullar’.
Onların dağıtacakları etin kaç gramı komşuya düşecek de çoluk çocuğun midesi bayram edecek!
Eskiler, “Her kahkaha bir kalem pirzola!” derlerdi.
Et fiyatlarına bakmak bile sıradan yurttaş için akla zarar olduğuna göre, billur sesli Emel Sayın’a kulak vermek hepimize iyi gelebilir:
“Gülmek sana yakışıyor.”

MANGAL YÜREKLİ NEF’İ

Gülmece (mizah) ile kumar arasında sanırız en az bir ‘ortak nokta’ var:
Her ikisini de önleyemezsiniz.
Yol kenarına iki sandalye atıp da geçecek araçların plaka sayılarına göre kumar oynayanlar olur, kimsenin ruhu duymaz.
Gülmece veya yergi (hiciv) tutkusu yüzünden hayatıyla kumar oynayan sanatçılar da görülmüştür ki bunların başında , şair Nef’i (1572 – 1835) gelir.
Padişah IV. Murat, Nef’i’ye şiir yazmayı yasaklar. Sultan buyruğu da olsa sanatçı yasak dinler mi! Yeni yergisinde, Sadrazam Bayram Paşa’dan ‘köpek’ diye söz eder. Sadrazam, saray damadıdır. Padişah I. Ahmet’in kızı Hanzade Sultan’la evli yani Padişah IV. Murat’ın eniştesidir.
Nef’i’nin idamına karar verilir. Ama, sanatsever birileri araya girince Darüssaade Ağası (harem sorumlusu), Bayram Paşa’ya sunulacak af dilekçesi yazmaya razı olur. Ağa siyahîdir. Dilekçeyi yazarken kaleminden, kâğıdın üzerine siyah mürekkep damlar. Nef’i bu, kendini tutabilir mi:
— Mübarek teriniz damladı, efendim.
Deliye dönen ağa, dilekçeyi yırtıp atar. Ondan sonrasını ayrıntısıyla anımsatıp -eğer biraz olsun varsa- bayram keyfinizi kaçırmayalım.

‘KUMARBAZ’ DOSTOYEVSKİ

Dostoyevski (1821 – 1881), bizim şair Nef’i gibi hayatıyla kumar oynamasa da 40’lı yaşlarında ‘kumarın kitabını yazan’ gerçek bir düşkündür. Bu tutkusu yüzünden sıfırı tükettiği bir gün, yayınevinden para ister. Yayınevi yönetimi çok katı bir koşul öne sürer: “İstediğin parayı veririz ama ‘Kumarbaz’ romanını 25 gün içinde yazıp bize teslim edersen. Yoksa önümüzdeki dokuz yıl boyunca yayımlayacağımız kitapların için tek kuruş telif ücreti alamazsın.”
Anlaşmayı imzalamak zorunda kalan yazar, bir stenograf tutar ve 25 günde “Kumarbaz”ı yazıp bitirir. Gecesini gündüzüne katarken sürekli yanında olan Anna Grigoryevna adlı genç stenografla sonradan evlenecektir.
Günümüz gençleri, stenograf da kim? diye sorabilirler.
Stenografi (Fr. sténographie); söylenen sözleri hemen not almaya elverişli, kısa ve yalın işaretlerden oluşan yazı yöntemi, demek.
Stenograf (Fr. sténographe) da o tekniği kullanarak konuşmayı kaleme alan kişi.

YAŞANMIŞ BİR ÖYKÜ

Stenografi, gazetecilik öğrenimi sırasında gördüğümüz derslerden biriydi.
Sınıfımızda, şimdi soyadını anımsayamadığımız Ejder adlı bir arkadaşımız da vardı. Mezuniyet için stenografi sınavına girmiştik. Ejder, çalışkan bir kız öğrencinin önündeki sıraya oturmayı yeğlemişti. Soruları çabucak yanıtlayıp sınav kâğıdını ayırtmana (mümeyyiz), çoğumuzdan erken teslim etti.
Ancak, sınav salonundan çıkmak üzere tam kapıya yönelmişti ki ayırtman seslendi:
— Ejder, bakar mısın?
Ayırtman, alçak sesle konuşmaya özen göstermeden, Ejder’e şöyle çıkıştı:
— Yazdıklarının hepsi doğru. Ama, sınav kâğıdını ters tutarsak…
Söylenenlerin anlamını önce kavrayamadık. Ama, anlar anlamaz sınav salonundan toplu bir kahkaha yükseldi.
Ejder, arkasında oturan kızın sınav kâğıdındaki yanıtları aynen kopya etmiş ama kâğıdı tersten gördüğü için steno sözcüklerini oluşturan şekillerden her birini baş aşağı, ters yazmıştı.
Artık, kimde can kalır!..

PAYLAŞAN HAYVAN

Platon, “İnsan, sosyal hayvandır.” demiş.
Sosyalleşmek, paylaşım isteğini de beraberinde getiriyor olmalı.
Sait Faik, “Haritada Bir Nokta” (1) öyküsünde “Yazmasam deli olacaktım.” diyor ya…
Sosyal medyanın son yıllarda bu denli ilgi patlamasıyla karşılaşması da insanların paylaşım isteğinin tutku derecesine vardığını gösteriyor sanki.
Karadenizli Temel ile Jennifer Lopez, ıssız bir adaya düşmüşler. Aralarında, doğal olarak Dostoyevsi ile Anna’nınki gibi fazlaca bir yakınlaşma olmuş.
Gelgelelim, bir hafta, on gün geçmiş ki Temel, mızmızlanmış:
— Hayır, bu böyle olmayacak!
Jennifer bozulmuş:
— Ne o Temel! Benden sıkıldın mı?
— Yok, ondan değil, demiş Temel.
Sonra, “Kendini bana bırak!” diyerek genç kadının saçlarını başının üzerinde toplamış. Daha sonra, kasketini çıkarıp ona giydirmiş. Ardından da ceketini Jennifer’ın omzuna koyarak karşısına geçip oturmuş:
— Ula İdris! Issız bir adada on gündür kiminle al takke ver külah durumundayız söylesem hayatta inanmazsın!

KANSIZ / İŞKENCESİZ OLSUN

Platon’un, “İnsan, sosyal hayvandır.” sözü, hayvanların kendi aralarında ve de biz dâhil öteki canlılarla iletişimsiz olduğu anlamına gelmiyor.
Fransız yazar George Sand, “Öküzlere şarkı söylemeyi bilmeyen bir insan, iyi çiftçi sayılamaz.”diyor. (2)
İnsanların; kurbanlık ya da değil, hayvanlarla duygudaşlık (empati) kurmasını; onlara özellikle de işkenceye varan kötü davranışta bulunmamasını; dolayısıyla ‘sevap’ işlediği yanılgısıyla Kurban Bayramı’nı kan revan günlerine dönüştürmemesini diliyoruz.
Bu düşüncelerle bayramınızı kutluyoruz.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Yobazlık, Türkiye’deki kadar olmasa da ileri Batı’da bile sorun olabiliyor. Almanya’da aşı karşıtları, Kovit 19 aşısını bulan Türk asıllı bilim insanları Özlem Türeci ve Uğur Şahin’in BioNTech şirketine dava açtılar. Dünyada en az yirmi milyon insanın yaşamını kurtarmak, ‘akıldan gayri müsellah’ yobaz için ‘cezalandırılası’ durum!
Bir tv kanalımızın 12 Haziran 2023 günkü ana haber bülteninde sunucu, en az dört kez şöyle dedi:
” BioNTech davasının ilk duruşması iptal edildi.”
Bizim bildiğimiz; stajyer gazeteci, önce Emniyet müdürlüğüne ve adliyeye gönderilir; ilk deneyim olarak hukuk dilini ve olayları ‘hikâye etmeyi’ öğrensin diye. Artık o da değişmiş görünüyor.
Haber tümcesindeki yanlışa gelince:
Duruşma ya ‘görülür’ ya da ‘ertelenir’; iptal edilmez.

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Çelişkimiz hazin ve hayli yaman;
Yirmi bir yıldır kaç bebeğimize
‘Mutluluğun adını’ koyduk; ‘Bayram’.
Onlar şimdi işsiz, aşsız, geleceksiz
Hiç bayram görmemiş birer genç adam.

1) Sait Faik Abasıyanık; “Son Kuşlar”, Varlık Yayınları, 1956, İstanbul, sayfa 51
2) George Sand; “Şeytanlı Göl”, Çağdaş Yayıncılık, Türkçesi: Kemal Demiray, Şubat 1999, İstanbul, sayfa 23