Bugün 17 Kasım 2021. Türk tarihinin en önemli sayfalarından biri; son Osmanlı padişahı VI. Mehmet Vahdettin’in, İngiliz gemisi ‘Malaya’ ile ülkeyi terk ettiği günün, 99’uncu yıl dönümü.
* Osmanlı başkenti İstanbul, 13 Kasım 1918 ve 16 Mart 1920 tarihlerinde olmak üzere iki kez işgal edildi.
* 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması ile de Anadolu, emperyalizmin çizmesi altına sokuldu.
* Büyük Önder’i, Millî Mücadele örgütlenmesi için Anadolu’ya, padişah Vahdettin’in gönderdiği savı doğru değildir. Mustafa Kemal, İstanbul’un ilk işgalinden ‘beş ay bir hafta sonra’ Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere Samsun’a çıktı. Vahdettin, mülkü sayılan ülkeyi, işgalci İngilizlerin on beş yıl süreyle yönetmeleri için bir tasarı hazırlayıp 30 Mart 1919’da İngilizlere sunmuştu. Yani, Mustafa Kemal Samsun yollarına düşmeden elli gün önce…
4 AYRI İDAM FERMANI
* Osmanlı, bir hanedan devletiydi. O yüzden yönetimde akraba kayırmanın (nepotizm) sözü bile edilmez! Vahdettin, işgalci İngilizlere ‘teslimname’ diyebileceğimiz anlaşma önerisini, ‘eniştesi’ Sadrazam Damat Ferit’le birlikte hazırlamıştı. (Damat) Ferit Bey; Vahdettin’in ablası Mediha Sultan’la evliydi. Mediha Sultan’ın (1856 -1928), Ferit Bey’i; henüz 30 yaşında tifodan ölen ilk kocası Necip Paşa’nın ‘cenaze töreninde görüp beğendiği’ öne sürülür.
* Sadrazam (Başbakan) Damat Ferit’i, İngilizler de çok sevdiler. Damat Ferit hükümetine, 7 Nisan 1920 tarihinde Hilafet Ordusu kurabilmesi için Birleşik Krallık tarafından izin verildi. Hem de silah ve mühimmat desteği sağlamacasına… Mustafa Kemal ile arkadaşlarının Anadolu’daki Kuvayı Millîye örgütlenmesine karşı ciddi bir hamleydi bu.
* Aynı çerçevede 18 Nisan 1920 günü, Kuvayı Millîye karşıtı Kuvayı İnzibatiye (Şeriat Kuvvetleri) kuruldu. Bu oluşumla ve yine İngilizlerin desteğiyle ülkede yirmi kadar isyan çıkartılıp iç savaş başlatıldı.
* Padişah Vahdettin, İstanbul’u ve Anadolu’yu işgal eden emperyalistlere karşı Kurtuluş Savaşı meşalesini yakan Mustafa Kemal ile arkadaşları için dört ayrı idam fetvası (ilki, 11 Nisan 1920 tarihli) imzaladı.
* Kuvayı Millîyeciler, haklarındaki ölüm fermanları yüzünden sinip gerilemek bir yana, Ankara’da kurdukları Millet Meclisi’nin aldığı kararlarla ve Mustafa Kemal’in başkomutanlığında bir mucizeyi gerçekleştirdiler. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasına değin sürdürdükleri Kurtuluş Savaşı ile düşmanı bu topraklardan kovdular.
‘MÜSLÜMANLARIN HALİFESİ’
* Önce Damat Ferit, başkanlığındaki hükümeti dağıtarak yurt dışına kaçtı. Ardından gelen Tevfik Paşa kabinesi de 4 Kasım 1922’de istifa etti ki bu, Osmanlı Devleti’nin resmen sona erdiği tarihtir (1). Aynı gün, İstanbul’un yönetimi de Millet Meclisi hükümetine geçmiş oluyordu.
* Vahdettin, 16 Kasım 1922’de İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington’a bir mektup göndererek “İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiliz Devleti’ne sığınır ve bir an önce İstanbul’dan başka bir yere götürülmemi talep ederim efendim.” diyordu. Mektubun altına “Müslümanların Halifesi Vahdettin” diye imza atmıştı.
* Padişah ile maiyetinden kimileri; ertesi gün sabahın saat 04.00’ünde, Dolmabahçe Saat Kulesi’nin bulunduğu rıhtıma geldiler. Kendilerini bekleyen İngiliz zırhlısı “Malaya”ya bindirilip Malta Adası’na doğru yola çıktılar.
İNGİLİZ ZIRHLISINDA DEBDEBE
* Vahdettin bu gemi yolculuğunun ilk gününde sıkıntıdan ‘altmış tane sigara ve sekiz fincan kahve içti’. Bunu, Padişah’ın beraberinde götürdüğü Tütüncübaşısı Kayserili Şükrü Bey’in anlatımlarından öğreniyoruz (2).“Hizmetçiler, aşçılar, her şey tamam; ama Malta pek berbat bir yer, hiç hoşlanmadık… Ve burada kaldığımız otuz yedi gün içinde Hünkâr, bir gün dahi sokağa çıkmadı. İstediği öteberiyi bana aldırırdı, bunların başında da daima konyak vardı. (…) İstanbul’dan, hele hele Nimet Sultan’dan haber beklerdi.
* Yanlış okumadınız; İngilizlere sığınma dilekçesine, “Müslümanların Halifesi Vahdettin” diye imza atan Padişah; İslamın ‘haram’ saydığı alkollü içki (konyak) ve ‘mekruh’ (tiksinti verici) kabul ettiği (hâtta günümüzde Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın hızını alamayıp ‘haramdır’ dediği) sigara içiyordu. Ağabeyi II. Abdülhamit’in rom içtiği gibi…
* Vahdettin, Malta’dan sonra bir ara gittiği Mekke’de yayımladığı ‘beyanname’ ile kendisini neredeyse Peygamber katına yüceltecekti. Hz. Muhammet’in “güçlüklerden kaçınma” yolundaki “sünnet”ini yerine getirmiş olduğunu belirtip O’nun Mekke’den Medine’ye göçü (Hicret) ile kendi kaçışı arasında koşutluk kuracaktı.
Son Osmanlı Padişahının sürgünde özlemini çektiği Nimet Sultan’la öyküsünü, beraberinde götürdüğü milyarlarca liraya karşın ‘sıfırı tüketme’ serüvenini, Nimet Sultan’ın Atatürk ile Vahdettin hakkındaki ibretlik sözlerini ve daha fazlasını haftaya anlatalım…
DİL YANLIŞLARIMIZ
Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından geçen hafta Beştepe’de kabul edildi. Gazeteciler SP liderini, Erdoğan’la konuşmalarının içeriği hakkında soru yağmuruna tuttular. Bir tv kanalının 12 Kasım 2021 günkü yayınında, Karamollaoğlu’nun Erdoğan’dan aktardığı ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ne ilişkin sözler, şu başlıkla (KJ) ekrana yazıldı:
“Sistem iyi, bir tek 50 +1 mahsurlu”
Aynı günün gecesi, aynı kanaldaki tartışma izlencesinde de atılan benzer başlık onlarca dakika ekranda kaldı:
“Karamollaoğlu: Erdoğan, ‘Mahsurlu olduğunun farkına vardık’ dedi”
Arapça kökenli “mahsur; kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş, muhasara altına alınmış” demek.
“Mahsur” sözcüğü zaten sıfattır; sonuna ayrıca sıfat yapım eki olan “-li” almaz. Yani, söz konusu tv kanalında ısrarla ekrana yazılanın tersine, “mahsurlu” diye bir sözcük yok.
Her iki başlıkta geçen sözcüğün doğrusu, ‘s’ değil de ‘z’ harfiyle yazılıp söylenen ve yine Arapça kökenli olan “mahzurlu”.
Arkadaşlar, bunun yerine öz Türkçe “sakıncalı” sıfatını kullanmış olsaydılar yazım yanlışına düşmeyecekler, biz de burada ‘bir araba laf etmek’ zorunda kalmayacaktık.
Nasrettin Hoca boşuna “Arapça değil mi, uydur uydur söyle!” dememiş.
Bizim asıl anlayamadığımız ise şu:
Geniş halk kitlelerince izlenen bir iletişim kanalında, koskoca yöneticilerden biri olsun çıkıp da sabah akşam yapılan dil yanlışının ayırdına nasıl varmaz!
Sorumsuzluktan mı, ilgisizlikten mi yoksa bilgisizlikten mi?
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
“Yap, işlet…” derken
Ey halkım, fena işletildin!
‘Geçilmez’ Çanakkale’yi
15 avro sayıp Cengiz’in avcuna
Altı dakikada geçemedin…
“Dur yolcu!” diye ‘çüşletildin’ (!)
1) Mete Tunçay;”Çağdaş Türkiye – Siyasal Tarih 1908 – 1923)”, Cem Yayınevi, sayfa 87 – 88
2) Muzaffer Şahin; “Saraydaki Kayserili Şükrü Bey – Vahdettin’in Tütüncübaşısı”, Pelikan Yayınevi