47 yılın terör örgütü PKK, silahlı mücadeleye son vereceğini ve kendi kendini feshedeceğini açıkladı.
“Kongre”sini toplayıp “şerh” diyebileceğimiz kimi çekincelerini de içeren deklarasyonunda böyle söylüyor.
Yerleşik ve de çok doğru deyişle “Türkiye’nin tapu senedi” olan Lozan Barış Antlaşması’na karşı çıkıyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin çiçeği burnundayken varlığını hukuk tabanına oturtmak amacıyla çıkarılan 1924 Anayasası’nın öncesine (henüz Cumhuriyet ilan edilmeden kabul edilen 1921 Anayasası’na) dönülmesini istiyor.
Böylece de Lozan’da feshedilen, Atatürk’ün “büyük bir suikast” diye nitelendirdiği Sevr Antlaşması’nı benimsemiş oluyor.
Çünkü ülkemizi, yayılmacı Batılıların bölüşümüne açan Sevr’de önce özerk, sonra da bağımsız Kürdistan kurulması öngörülüyordu.
Lozan’da ise Türkiye’nin bugünkü sınırları büyük ölçüde çizilmekle kalmayıp Osmanlı İmparatorluğu zamanında Batılı devletlere verilen ekonomik ayrıcalıklar (kapitülasyonlar), tamamen kaldırıldı. Azınlık haklarıyla ilgili düzenlemeler yapıldı.
Ve… Kürt devleti kurulmasının önüne geçildi.
‘GÜCÜ, ADALETLE BİRLEŞTİRMEK’
En az kırk bin vatan evladımızı şehit etmekten sorumlu örgüt ve onun lideri ile ‘kadroları’ düşünülünce ‘temkinli bir iyimserlikle’ karşılanası bir durum.
Toplumca bize düşen, ‘iyimserliğimizi’ koruyup beklemek galiba.
Ama bu arada insan sormadan edemiyor:
Sözlük anlamıyla ‘karşı tarafa korku salma, cana kıyma, malı yakıp yıkma; yıldırı, tedhiş’ demek olan “terör” (Fr. terreur), yalnızca silahla, bombayla, vurup kırmayla uygulanmadığına göre… Ülkemizin ‘siyaset’ sahnesinden, ‘bağımsız (?) yargı’ya, oradan da gündelik yaşamımıza giren ve neredeyse her gün tırmanan terör böyle sürüp gidecek mi?
* Örneğin, CHP’ye “terör işbirlikçi / destekçisi” çirkefi sıçratmak için iftira atmaya doymayanlara, kanaat önderi aydınlarımız topluca, ciddi biçimde ‘boy aynası’ tutamazlar mı?
* Söz gelimi, Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in, garip ötesi bir “terör” suçlamasıyla tutsaklığının daha ne kadar süreceğini bilen var mı?
* Kadına karşı doludizgin şiddetin önlenebilmesi için hiçbir umut ışığı yakılmayacak mı?
* Kıdem tazminatını alabilmek üzere 10 yıldır mücadele eden bir işçi kardeşimiz, işyerinin önünde eylem yaparken koruma görevlilerince acımasızca dövüldükten sonra yaşamını yitirdi. ‘Devlet teşviki varsılı’ şirketin iktidara çok yakın olması, bu konuda adaletin ‘tecellisini’ etkiler mi?
Alman düşünür Hegel (1770 – 1831) iki yüz yıl önce söylemiş:
“Çağcıl (modern) devlet, gücün adaletle birleştiği devlettir. Hem politik hem de etik bir varlıktır.”
Etik (Fr. éthique) sözcüğü, ad olarak ‘ahlak bilimi’, sıfat olarak da ‘ahlakî’ anlamına geliyor.
Her toplum, ‘gücünü adaletle birleştiren devlet’in koruyucu kanatları altında olmayı amaçlar.
SOMA’DA, ADALET ‘KOMADA’
Dün, 301 madencinin öldüğü Soma faciasının 11. yıl dönümüydü.
Sanıklardan bir teki bile cezaevinde değil. Sadece, madencilerin avukatları olan (aynı zamanda yürürlükteki Anayasa açıkça çiğnenerek Meclis’e alınmayan) Hatay Milletvekili Can Atalay ile ‘salıverildikten hemen sonra yeniden tutuklanan’ Selçuk Kozağaçlı ‘içeride’.
Facia ayrıca bir Cumhurbaşkanı danışmanının, olaydan sonra eylem yapan bir madenciyi yerde tekmeledikten sonra “Ayağım incindi!” diyerek sağlık raporu alıp mağduru oynaması ‘trajikomikliği’ ile anımsanıyor. Tabii ki bir de aynı kişinin Frankfurt’a ‘ticari ataşe’ olarak atanmasıyla…
Ne var ki ‘ödüllendirilen’, tekmeciyle sınırlı kalmayacağa benziyor!
Son yılların en başarılı gazetecilerinden Timur Soykan’ın yazdığına (*) göre, “madenci patron lehine karar verenlerden biri, Yargıtay 12. Dairesi hâkimi; HSK üyeliği için TBMM’ye başvuran 101 aday arasında ve seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor.”
DİL YANLIŞLARIMIZ
Bir bakan, terör örgütü PKK’nın, ‘kendini feshedeceği’ yolundaki açıklamasını yorumlarken şöyle dedi:
— Bu kararı oldukça önemli buluyorum.
Bakan’ın ‘çok’ anlamında kullandığı anlaşılan “oldukça” belirteci (zarf) aslında ‘ne az ne de çok, orta karar’ demek.
CHP liderinin, bir caninin fizikî saldırısına uğramasından sonra tv haber bültenlerinde sıklıklı işittiğimiz bir anlatım:
— (Falanca kişi) Özgür Özel’i arayıp ‘geçmiş olsun’ dileğini iletti.
İletmek; götürmek, ulaştırmak, nakletmek, demek.
Oysa, ilgili haberlerde adı geçen kişiler, başkalarının geçmiş olsun dileğini iletenler değil, kendileri geçmiş olsun diyenler.
‘MEFTA’, ‘DİĞER SAİR’ (!)
Bir ana haber bülteninin başarılı sunucusu, 1 Mayıs günkü bülteni okurken “telef” sözcüğünü kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce de “siyasî mefta” (!) dediğini anımsattı. İki kez vurgulayarak…
Oysa, ‘ölü’ anlamındaki Arapça kökenli sözcüğün doğru yazım ve sesletimi, ‘f’ değil, ‘v’ harfiyle:
“… mevta.”
Bir başka siyasetçi de haksız yere hapiste tutulan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na sözlü saldırıyı gündelik olağan uğraşı hâline getirdi sanki. Osmanlıca kullanma merakını da içeren ‘hakaretname’lerinden birindeki şu söz dikkatimizi çekti:
“… diğer sair bilgi…”
Arapçadan dilimize giren “sair” sıfatı, zaten ‘başka, öteki, diğer’ demek olduğu için ‘diğer sair’ denmez.
‘ELEŞTİRİ VERMEK’ (!)
Bu arada, ‘türedi’ (Attila İlhan’a özgü deyişle ‘çıtırbom’) bir eylem:
“Eleştiri vermek!..”
Türkçede, “eleştirmek, eleştiri yapmak, eleştiride bulunmak” var ama “eleştiri vermek” diye bir yardımcı eylemli bileşik eylem yok.
Yalnızca “eleştiri” adı ile “vermek” eyleminin bitişik yazıldığı ‘tezlik eylemi’ var:
“Eleştirivermek”
‘Çabukluk, kolaylık, yardım’ kavramları içerir.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Yıl: Bin dokuz yüz otuz beşti
Biri Urfa mebusu sekiz kişi
Ata’ya suikast hazırlığına girişti
Yargılandılar, sekizi de beraat etti;
Yeterli kanıt bulunamamıştı.
Ata’ya sordular: “Ne yapacağız?”
İkirciksiz yanıtladı: “Hiçbir şey!”
Ülkeye hâkim Tek Adam’dı O,
Partiye yargıç devşirmemişti.
(*) Timur Soykan’ın, BirGün gazetesindeki 13 Mayıs 2025 tarihli yazısı.