Kimi sözcükler, bir sözcük olmaktan daha fazla anlam taşır.
Örneğin, Atatürk‘e verilen unvanlardan “Halaskâr Gazi” gibi… Bu unvanı doğru sesletip doğru yazamayışımızın “ayıp” olduğunu, YeniGün’de daha önce vurgulamıştık.
Benzer bir yanlışa, Halk TV‘nin 29 Ağustos 2018 akşamki ana haber bülteninde tanık olduk. Kadın sunucu, bir haberde şöyle diyordu:
– Ülkemizin ‘maakus’ talihi…
Bu tanımlamadaki sesletimle tanınmaz hâle getirilen “makûs” sözcüğünün de anımsanacağı gibi yakın tarihimizde önemli bir yeri var.
ATATÜRK’ÜN TELGRAFI
Mustafa Kemal; Kurtuluş Savaşı’nda İkinci İnönü Zaferi’ni kazanan Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet‘e (İnönü) gönderdiği kutlama telgrafında şöyle demişti:
“Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz.”
Halk TV’deki haber sunucusu kızımızın, ilk hecesini uzatarak doğru ama “ince k”sini“kalın k” ile yanlış okuduğu bu sözcük; bilindiği gibi “ters, uğursuz, kötü” demek.
“Makûs”u, a’sının üzerine mutlaka “düzeltme imi” (^) -yaygın adıyla “şapka”- koyarak yazmalıyız ki doğru sesletilsin.
Şimdi, üşengeç medya çalışanlarımızın, bize şu soruyu yönelttiklerini duyar gibiyiz:
– Türk Dil Kurumu (TDK) şapkayı kaldırmadı mı?..
Hayır, hiçbir zaman kaldırmadı.
TDK, şapkanın kullanımını dört durumla sınırladı. Üşenmeden okuyun lütfen…
KULLANIMI ZORUNLU HÂLLER
1- Arapçadan ya da Farsçadan Türkçeye girmiş kimi sözcüklerde, “k” ve “g” harflerini izleyen “a” ve “u” gibi kalın ünlülerin üzerine ince ses vermeleri için konulur:
kâğıt, şikâyet, nikâh, mahkûm, makûs, tezgâh, rengârenk, rüzgâr…
2-Yazılışları aynı, anlamları farklı sözcüklerin birbirine karıştırılmasını önlemek için kullanılır:
hala (babanın kız kardeşi) – hâlâ (şimdiye kadar ya da o zamana kadar, henüz anlamlarına gelen belirteç); hâl (durum) – hal (toptan gıda satış yeri); adet (sayı) – âdet (alışkanlık); hakim (bilge, Tanrı’nın adlarından biri) – hâkim (yargıç, egemen) vb.
3- Nispet ekinin, belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için:
Türk askeri – askerî okul; Osmanlı Tarihi – tarihî eser, Atatürk’ün resmi – resmî kuruluşlar vb.
Nispet eki alan sözcüklere Türkçe ek konulduğunda da şapka korunur:
millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik vb.
4- Yazımı devletçe saptanmış kimi yer adlarında, kurala uymasa da yine şapka konulur: Lâpseki, Felâhiye, İslâhiye vb…
DİLE, “JANJANLI”KATKI (!)
Yazılı medyamızda karşılaştığımız dil yanlışlarının da görsel / işitsel medyadan geri kalır yanı yok.
(Burada “yazılı basın” değil, özellikle “yazılı medya” dedik. Çünkü,“basın”, Arapça “matbuat” sözcüğünün Türkçe karşılığı. “Matbuat” da zaten “matbaada basılmış, tab edilmiş şeyler” anlamına geldiği için bizce “yazılı basın” denmez.)
Cem Yılmaz, bir patates cipsi reklamında, rol gereği üçkâğıtçı ortağından, cipsleri “janjanlı(!) ambalaja” koymasını istiyordu.
Fransızca “yanardöner” anlamındaki sözcük, “changeant” (şanjan, diye okunur).
Bu sözcüğün,Türkçeleşirken (!), ilk sesi “ş”, “j”ye dönüşmekle kalmadı; zaten sıfat olan “şanjan”a ayrıca bir de sıfat yapım eki “-li” eklenerek sözcük tuhaf ötesi bir hâle sokuldu:
“janjanlı”!
Cumhuriyet‘teki 15 Ağustos 2018 günü yayımlanan köşe yazısına bakılırsa (yönetim değişikliğinden sonra gazete ile ‘yollarının ayrıldığını’ öğrendiğimiz) Prof. Dr. Tayfun Ataybile, nurtopu gibi doğan bu yeni sözcüğümüzü (!) benimsemiş olmalı ki şöyle yazdı:
“…bizim alaturka kapitalizmimizin en cafcaflı, en janjanlı dilimi medya / eğlence sektörü de (…) Allah’ına kadar maço.”
YARIŞMADA KÜLTÜR FACİASI
8 Eylül 2018 gecesi, Atv’nin bilgi ve kültür yarışması “Kim Milyoner Olmak İster?”i izlerken hop oturup hop kalktık.
Yarışmacı koltuğunda, 20 yaşında Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi bir kız vardı. Kendisine yöneltilen sorularından biri şuydu:
– Hangisi kadın yazardır?
A- Ece Ayhan
B- Ülkü Tamer
C- Şükran Kurdakul
D- Tezer Özlü
Kız, bu sorunun yanıtını bilmediğini söyleyip yarışmadan çekildi. Sunucunun sorusu üzerine de “Cevap versem Ülkü Tamer derdim.” dedi.
Doğru yanıt elbette, çok değerli öykü ve roman yazarımız Tezer Özlü (1943- 1986). Diğer üçü, İkinci Yeni akımının ünlü adı Ece Ayhan 1931 – 2002; dört buçuk ay önce ölen, yine aynı akımdan tanınmış şair ve çevirmen Ülkü Tamer (1937 – 2018) ile şair / yazar / edebiyat araştırmacısı Şükran Kurdakul (1927 – 2004).
Yüksek öğrenim gören -hem de rahmetlik şair Başbakan Bülent Ecevit’in adını taşıyan üniversitenin öğrencisi olan- bir gencimizin bu çok kolay edebiyat sorusunu bilememesi, bireysel diye hafife alınmayıp üzerine ciddiyetle eğilinmesi gereken bir kültür faciasıdır.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Balık kavağa da çıkar
Denizi içmiş gökyüzüne de
Pul pul ödeyecek diyetini
Şairle esin perisine
Çöpçatanlık etme hürriyetini!