MEDENİYETLER (!) BULUŞMASI

Yarım yüzyılı aşan yazı işçiliğimizde, sözü döndürüp dolaştırıp sanata, daha çok da yazın’a (edebiyat) getirmeye çalışanlardanız. Karınca kararınca söyleyegeldiklerimizi bu kez baştan söyleyelim:

Sanat, insanın yaşamla arasında sihirli bir mercektir. Nitelikli bir tiyatro oyunu, güzel bir film, bir şiir / müzik dinletisi izlediğimiz ya da resim / heykel / fotoğraf sergisi gezdiğimiz zaman dünyayı farklı görmeye başlar, görünmez bir elin ruhumuzu alıp yükselttiğini duyumsarız.

Yazın ise daha da yüce bir işlevselliği barındırır. Bireysel düşünürsek kitapta okuduğumuz yaşamları katarak kendi biricik yaşamımızı -sinemada, tiyatroda da belli ölçülerde olduğu gibi- çoğaltıp varsıllaştırırız.

Belki en önemlisi; yazın okuru olmak, barışçıl olmak demektir. İnsanı sevmenin ilk koşulu, onu tanımaktır. Söz gelimi; Pearl Buck‘ın “Ana” romanıyla Çin köylüsünü, Mario Vargas Llosa ile Peruluyu, Necip Mahfuz‘la Mısırlıyı, Dostoyevski ile [“Rus’u kazı, altından Kazak (Türk) çıkar.” diye atasözü bulunan] Rusları tanırız. Sevip sevmemek bize kalmış bir şey. Ama, sevmeyeceğimiz tek şeyin, savaş olacağı kesin gibidir. Çünkü, adını andığımız / anmadığımız, bizi derinden etkileyen tüm yazarlar, hep barışı önceler.

KONUŞULMASI YASAK ANILAR

Rusya’nın Ukyayna’yı işgali, bizi yine bir yazın yapıtına, Yunan gazeteci / yazar Mirivilis‘in (1890 – 1969) ‘savaş anı romanı’na (1) götürdü.

Ama, ondan önce bize, 1976 – 1977 yılları arasında (18 ay) yaptığımız kendi vatanî görevimiz sırasındaki kimi tanıklıklarımızı anımsattı…

Birliğimizdeki subay – astsubayların tümü, 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekâtı’na katılanlardan oluşuyordu. Her biri, kara komandosu eğitimi almış, sert kişilerdi. Bir ortak noktaları da harekât ya da savaştan, adına ne derseniz deyin, hiç söz etmemeleriydi. Ancak, akşamları orduevinde birkaç kadeh içkiden sonra, savaşın s’si geçse duygusallaşıp gözlerinin dolduğunu, kimilerininse gözyaşlarını tutamadığını içimiz ezilerek görüyorduk.

Birliğimizde kendi hâlinde dolaşan bir astsubayın serencamını merak ettiğimizde, kulağımıza fısıldanan gerçek, dehşet vericiydi. Savaşın bir aşamasında bilincini yitiren adamcağız, Beşparmak Dağları’nda çatışma alanlarını dolaşıp ölen Rum askerlerinin kulaklarını keserek çantasına dolduruyormuş.

‘MEZARDA HAYAT’

Mirivilis‘in yukarıda değindiğimiz anı romanı, adıyla bile savaşın (1912 – 1913 yılları arasındaki Balkan Savaşları’nın) korkunçluğunu anlatmaya yeter:

“Mezarda Hayat”

Yapıt, dün kutladığımız 8 Mart Dünya Kadınlar Günü iletisi gibi başlıyor:

“Bu kitabı sevgisiyle dolduran kadına…” 

Ancak ‘ithaf’ın ardından Mirivilis, yapıtının önsözünde, “Bu kitaptan ötürü, özür dilerim.” diyor. Savaş anılarını, ‘çevresini kuşatan iğrenç bir fare sürüsü gibi, kendisini de ölü bir delikanlı olarak gördüğünü’ belirtip ‘özür’ünün nedenini tüyler ürpertici şu sözcüklerle açıklıyor: (2)

(Ölü delikanlıyı) Elinden tutup bilinmeyen mezarından çıkarıyorum, ona konuşma olanağını, beyniyle birlikte çürüyüp giden düşüncelerini de geri veriyorum…”

‘SEN ÇEKİL, BEN YAYILAYIM’

Kitapta tarifsiz acıları anlatılan Balkan Savaşları‘nın mağlubu Osmanlı’yı -bir hanedan olmasına karşın- kendi geçmişimiz sayıp ‘en iyi eleştiri’ olan ‘özeleştiri’ yaparsak…

Osmanlıyayılmacıydı. Onun, Balkanlar’da ‘dört yüz yıl’ süren egemenliğini; Fransız Devrimi ile başlayıp Avrupa’yı dalga dalga saran ‘ulusalcılık’ anlayışı sona erdirdi. Kaçınılmaz sonu hazırlayan etmenler arasında; Osmanlı’nın çağa ayak uyduramaması (din / tarım toplumunun, sanayi toplumu yapılamaması), dış borçlanma, orduya politika sokulması…

… Ve bir başka yayılmacı devlet olan ‘panslavist’ Rusya’nın kışkırtıcılığı bulunuyordu:

“Senin yayıldığın yeter, artık çekil de ben yayılayım.”

Şimdi ‘dünya işgalcisi’ ABD’nin, Ukrayna işgalcisi Rusya’ya dediği gibi!

FAŞİZMİN TÜRLÜ HÂLLERİ

Bu arada, yukarıda altını çizdiğimiz sanat / yazın dünyasının anıtsal adları, günümüzde sanki cezalandırılıyor!

Ukrayna‘ya girdi diye Rusya’ya kızan ABD, Kanada ve Avrupalıların akıl almaz bir anlayışla kitaplarını yasakladıkları Dostoyevski‘Kuğu Gölü’ balesinin gösterimden kaldırıldığı Çaykovski;  dijital yayın platformu Netfliks’in, ünlü yapıtı “Anna Karenina” uyarlamasının çekimlerini durdurduğu Tolstoy… ve daha niceleri barışçıl bir dünya için çalıştılar, ürettiler…

Daha vahimi; Ukrayna’daki savaş ateşinden kaçmak isteyen çoğu öğrenci Afrika kökenli kişilerin, salt derisinin renginden dolayı tahliye trenlerine alınmayışı… 

Aynı ırkçı anlayıştaki sözümüz ona bir hukuk insanı olan Ukrayna eski Başsavcı Yardımcısı David Sakvarelidze‘nin; BBC canlı yayınında “Bu durum benim için çok duygu yüklü; çünkü, her gün sarı saçlı, mavi gözlü Avrupalı insanların ve çocukların Putin’in füzeleriyle, helikopterleriyle ve roketleriyle öldürüldüğünü görüyorum.” demesi… İngiliz devlet televizyonu BBC sunucusunun da ona “Duygularınızı anlıyorum ve saygı duyuyorum.” diye yanıt vermesi…

İşi, hayvan dostlarımız arasında ırk ayrımcılığına dek vardıran  Dünya Kedi Kayıtları Federasyonu (FIFE) yetkililerinin, “Rusya’da yetiştirilen hiçbir kedi, bu ülke dışında herhangi bir kütüğe kaydedilmeyecek, kedi fuarlarına alınmayacak.” kararı alması…

Putin‘in, “Ukrayna’da, asıl savaştığım kişiler” dediği Neo Naziler’le bu faşizan uygulamaları yapanların arasındaki fark ne?

Ya da Kiev’in yerel müzesi Ivankiv’de, Ukraynalı ressam Maria Pryimachenko’nun 25 tablosunun yanarak yok olmasının nedeni işgalci Ruslarla;

kendisi toprak varsılı bir ailenin oğlu olmasına karşın, ülkesinin iç barışı uğruna, ezilen yoksul işçilerin, köylülerin safında yer alan Tolstoy’un yapıtlarına yasak koyan Batılılar arasında ciddi bir nitelik ayrımı yapılabilir mi?..

Medeniyetler (!) böyle buluşacaksa buluşmaz olsun!

DİL YANLIŞLARIMIZ

Bu tv kanalında, 27 Şubat 2022 günü yayımlanan haberin başlığı (KJ):

“Rus Devlet Televizyonu Hacklendi”

İngilizce “hack” (hek, olarak okunur); bu başlıktaki anlamıyla, bir bilgisayar dizgesine (sistem) izinsiz erişim, demek.

Yabancı bir sözcüğü özgün biçimiyle (hack) yazıp ona Türkçe ek (-lendi) koyacaksak sözcük ile ek’i birbirinden kesme imiyle (‘) ayırmak zorundayız. Burada, doğru yazım:

“Hack’lendi”

Eğer ayırmazsak ortaya çıkan ‘ucube’ sözcük, Türkçe yazıldığı gibi okunur; “hacklemek”(!)

Aynı kanalın değerli bir televizyon haberci / yorumcusu da 6 Mart 2022 günü, Ukrayna’dan tahliye edilen savaş mağdurlarının ilk durağı olan Romanya sınırından bildiriyordu:

— Romen halkı, Ukraynalılara sahip çıkıyor.

“Romen” (Fr. romain), ad olarak “Eski Roma halkından olan kimse” , sıfat olarak da “Roma’ya ait, Roma ile ilgili” demek.

Biz Türkler, “Romanya halkından olan” kişilere, “Rumen” diyoruz.

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Sekiz Mart Kadınlar Günü

Lanetleyenin düğünü;

‘Kadını kadına yurt yapan’

Sapkın yaratık zulmünü.

 

1) Stratis Mirivilis; “Mezarda Hayat”, Gün Yayınları, çev. Nevzat Hatko

2) A.g.y. sayfa 14