AYDININ DİL SORUMLULUĞU -3

Noktalama imlerinin (işaret) kullanımındaki yaygın yanlışlara dikkat çekerken virgülün de bir tür bağlaç olduğunu, dolayısıyla tümce içindeki bağlaçlardan önce ve sonra virgül konulmayacağını geçen haftaki yazımızda belirtmiştik.
Aynı biçimde, ulaçlardan yani “bağ – fiillerden” sonra da virgül konulmaz.
Hem bağlaç hem de eylem (fiil) özelliği taşıyan ulaçlar ancak ‘sıralı tümce’de kullanıldıkları zaman virgülle birbirlerinden ayrılır:
“Yoğun kar yağışı altında yapılan gösteride haberciler, düşerek, kalkarak, bu arada polisin sıktığı biber gazından etkilenerek çalıştılar.”
Ayrıca, yinelenen bağlaçlardan önce ve sonra, virgülün yeri yoktur:
“Haberci olayı hem Emniyet’ten hem de savcılıktan doğrulattı.”
Virgülün ‘alıntı tümcesinde sonra konulması, şart ekinden sonra ise konulmaması gerektiğini’ de vurgulayalım:
“Matbuat (basın) kanun dairesinde serbesttir, denildikten sonra matbuatı zincirlere bağlarsak hürriyet kalır mı!” (Hüdaverdi Efendi)

‘ŞAPKA’ KULLANIMI

Medyamızda benzer karmaşayı, düzeltme imi (şapka)  kullanımında da görüyoruz.
İlgili kural şu:
1- “Şapka”; Arapçadan ya da Farsçadan Türkçeye girmiş kimi sözcüklerde ‘k’ ve ‘g’ harflerini izleyen ‘a’ ve ‘u’ gibi kalın ünlülerin üzerine ince ses vermeleri için konulur:
dükkân, kâğıt, kâtip, şikâyet, Türkân, Kâni, mahkûm, makûs, rüzgâr, rengârenk…
2- Yazılışları aynı, anlamları ayrı sözcükleri birbirinden ayırmak için kullanılır:
hala (babanın kız kardeşi) – hâlâ (şimdiye kadar ya da o zamana kadar, henüz anlamlarına gelen belirteç), alem (minarede ay biçimindeki tepelik, simge, bayrak) – âlem (evren, dünya, eğlence), adet (sayı) – âdet (alışkanlık), hakim (bilge, Tanrı’nın adlarından biri) – hâkim (yargıç, egemen)…
3- Nispet ekinin, belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için şapka kullanmamız gerekir:
Türk askeri ve askerî okul; Osmanlı Tarihi ve tarihî eser, Atatürk’ün resmi ve resmî kuruluşlar vb.
Nispet eki alan sözcüklere Türkçe ek konulduğunda da şapka korunur:
millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik vb.
4- Yazımı (imla) devletçe saptanmış kimi yer adlarında, kurala uymasa da şapka konulur: Lâpseki, Felâhiye, İslâhiye…

DİLİMİZ, ÖFKE DİLİ!

“Aydının dil sorumluluğu” konusunda, yazım ve sesletim (telaffuz) yanlışlarından daha önemlisi ise ‘öfke dili’.
Bu kavram, ‘vücut dili’ kapsamında şiddeti de içerebiliyor.
Türkiye iki haftadır, bir spor kulübü başkanının, takımının oynadığı futbol karşılaşmasında beğenmediği kararlar veren hakemi, karşılaşma sonrası sahaya inip yumruklamasını konuşuyor.
‘Yumrukçu’nun bu cüreti nereden bulduğu hemen ortaya çıktı; meğer o, iki dönem iktidar milletvekilliği yapmış.
Olayda, yumruk darbesiyle yere serilen hakemin, ‘başkanın adamları’nca tekmelenmesi cabası!
Yetmedi; takımın taraftarları, baş saldırganı, gözaltına alınıp götürüldüğü Emniyet’in önünde, “Büyük başkan!” diye hançerelerini yırtarcasına desteklediler.
Statlara, deyiş yerindeyse Abdülhamit kameraları  kurup iktidar aleyhinde tezahürat yapan taraftarları tek tek saptayarak ceza yağdıranların, bu son olayda ‘suçu, suçluyu övme’ suçu işleyenler hakkında herhangi bir işlem yaptıklarını duymadık.
O da yetmedi; yine iktidar partisinin eski milletvekili olan partizan gazeteci, ‘yumrukçu’ başkan için tv ekranlarında, “İyi adamdır.” dedi.
Tanrı gecinden versin; şiddet yanlısı söz konusu kişi ölüp musalla taşına konulduğunda, imamın “Merhumu nasıl bilirdiniz?” sorusunu yanıtlar gibi:
— İyi bilirdik.
Oysa demokrasilerde, musalla taşı başındaki dinsel ölçütler (kriter) değil, bağımsız yargı kararları geçerlidir.
Bizdeki geçerliliğini ise göreceğiz.
[OECD’nin “Bir Bakışta Hükümet 2023” başlıklı yazanağına (rapor) göre Türkiye; yargıya güvende 38 üye ülke arasında 36’ncı sırada. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde de 140 ülke arasında 116’ncı. Yurttaşlarımızdan ‘yargının bağımsızlığına’ inananların oranı, yalnızca yüzde 15.]

ÇİFTE VİCDANSIZLIK

Öte yandan, geçen hafta TBMM’deki bütçe görüşmelerinde söz alan SP Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez’in başına geleni biliyorsunuz. İsrail’in Gazze saldırılarına ve hükümetin İsrail’le ticarî ilişkilerine tepki gösteren Bitmez, o sırada kendisine yönelik sataşmalardan çok etkilenmiş olmalı ki konuşmasını bitirir bitirmez fenalaşıp yere düştü ve kafası mermer merdiven basamağına çarptı. Aynı anda, iktidar partisi sıralarından bir kadın vekilin, “Allah’ın gazabı böyle olur işte!” dediği işitildi.
Kalp krizi geçirdiği anlaşılan Bitmez, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Kendisine, Tanrı rahmet etsin, diyoruz. Bu arada, ‘Oh olsun vicdansızlığı’ Meclis tutanaklarına geçen kadının kim olduğu saptan(a)madı!
Ayıplardan ayıp beğenin; SP’li vekilin Azrail’le pençeleştiği saatlerde, bir grup iktidar milletvekili Meclis bahçesinde mangal partisi yaptı. Sözümüz ona, bütçe görüşmelerindeki başarılarını kutlamak için…
Her alanda olduğu gibi kesimlik hayvan üretiminde de besici yurttaşlarımızın yerine dışalımcıyı desteklemeleri yüzünden et fiyatları astronomik tırmanıştayken…
Yurttaşımızı etin kokusuna hasret bırakanlardan, etli, ciğerli kutlama; kör, kör parmağım gözüne, partisi!
Bütün bu olup bitenlerin insanları kızdırmaması olanaklı mı?
Tv kanallarında yayımlanan sokak röportajlarını izleyenler, halkın öfkesini görebilir.
Ama ne yazık ki tepkilerimiz, ‘bireysel öfkenin dışavurumu’ düzeyinde kalıyor.
Toplumsala dönüşmemesi için de egemen güç, elinden geleni ardına koymuyor.
Ülkemizde ‘kötülük örgütlü’ ama halktan üç beş protestocu bir araya gelmeyegörsün; kırsalda jandarma, kentte polis, üzerlerine çullanıveriyor.
Örneğin, Gezi Direnişi’nin yineleneceği korkusu, iktidarın en büyük kâbusu.
Anayasayı ve AYM kararını hiçe sayıp seçilmiş milletvekili Can Atalay ile arkadaşlarını, AİHM kararına karşın da Osman Kavala’yı mahpus damında tutmakta ayak diremeleri bundan.

“ÜSLUB-I BEYAN…”

Sözlü şiddetin eksik olmadığı TBMM’de, kısa süre önce de ağır bir küfür olayı yaşanmıştı. Bir Meclis başkanvekili, muhalif milletvekillerinden birinin kürsüde yaptığı konuşmadan sonra mikrofonun kapalı olduğu sanarak “Pez…..ler!” demişti.
‘Muhabbet tellalı’ anlamındaki Ermenice kökenli küfrü savuran TBMM Başkanvekili özür dilemediği gibi, bu kişinin partisinin genel başkanı, “O sözler bizim sözümüzdür.” diye parmakları ağızda bırakan bir savunma yapmıştı.
“Biçem” (üslup), basit tanımıyla ‘dili kullanma biçimi’ demek.
Fransız yazar ve doğa bilimci Buffon’un (1707 – 1788), “Üslub-ı beyan aynıyla insan.” özdeyişi sanki bizim atasözümüz oldu. Ünlü bilim insanının, Recaizade Mahmut Ekrem (1847 – 1914) tarafından dilimize çevrilen özdeyişinin yanı sıra şu sözü de (*) bizce en az aynı derecede önemli:
“Biçem, düşünceyi doğuran zekânın kendine özgü yapısını ortaya koyar.”

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Cumhuriyetin 100. yılında Arabistan’a
Direnip gitmesinler Cimbom ile Sarı Kanarya
Hem gazeteci katili hem Atatürk düşmanına
Arap ligi dinbazları şov yapsın cübbe – formayla!

(*) Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedi, Sabah gazetesi yayını, Cilt 3, sayfa 439