Arap Abecesi mi, YÖK yahu!

Leh asıllı Osmanlı subayı Mustafa Celalettin Paşa (1826 – 1876) dönemin padişahı Abdülaziz’e sunduğu bir yazanakta, şöyle diyor (1):

“… Türklerin uygarlığı ancak belirli sınırlarda kalacaktır. Bu sınırlama, önce sonu gelmeyen savaşlar yüzünden, sonra da Türklerin Türk diline hiç uymayan Arap alfabesini ve yazısını benimsemesi sonucu, eğitimin hiçbir zaman yeterince millî ve yaygın hale gelememesi yüzünden oluştu.” (…)

160 YIL ÖNCE…

Mustafa Celalettin Paşa; Nâzım Hikmet’in ve Oktay Rifat’ın büyük dedeleridir.

Çağının önündeki bu ileri görüşlü subay, yüz altmış yıl kadar önce Osmanlı Padişahı’na yolladığı söz konusu yazanakta; eski bir uygarlığa sahip Türklerin aslında ‘ilerici’ olduklarına ve İslamiyetin de ‘ilerlemeye engel olmadığına’ dikkat çekiyor.

Tanzimat’la “Avrupa uygarlığı yoluna girmemizi” çok isabetli buluyor. Ancak 34 yıllık reformların (Tanzimat), kadınların ‘özgür birey’ yapılmasını da içeren çağcıl hukuk ve yönetim dizgesiyle tamamlanmasını öneriyor.

Kültür ve eğitime büyük bir önem veriyor. ‘Türk dilinin yabancı sözcüklerden temizlenmesini’ öneriyor. Arap Abecesi’nin terk edilip Latin Abecesi’ne geçilmesini istiyor. Hâttâ bu uğurda öncülük edip oğlu Enver Celalettin’e Latin Abecesi’yle Türkçe mektuplar yazıyor (2).

 ‘ÜNLÜ’ SORUNU

Gerçekten de Arap harfleri, Türkçe sözcüklerin yazımında yetersiz kalıyor. Çünkü yalnızca üç ünlü harf (a,e,u) bulunan Arap Abecesi’nde, aynı harflerle yazıldıkları hâlde, birçok Türkçe sözcük farklı okunuyor. Örneğin, “evet, öt, ot”un yazılışı aynı. “Dün, don, dön”ün de öyle. Bu sözcükleri okuyan kişi ancak tümce içindeki yerlerine göre anlamlandırmaya çalışıyor. Okuma yazma oranının, en iyimser öngörüyle yüzde altı düzeyinde olduğu o yıllarda, halkı başlı başına ‘eğitimden caydırıcı’, yanlış bir seçim.

Bu alanda doğru yola yani Latin Abecesi’ne geçmemiz, Mustafa Celalettin Paşa‘nın önerisinden yaklaşık yetmiş yıl sonra, bilindiği gibi 3 Kasım 1928’de, ulusumuzun Başöğretmeni Atatürk’ün Harf  Devrimi ile gerçekleşti.

Bugün, abecemizdeki 29 harften sekizi ünlü. Aşağı yukarı her sesin karşılığı olan harflerimiz var. Değerini bilelim.

ARAPÇA ÇALIŞTAYI

Bunları neden mi anımsattık…

Biz, önümüzdeki yıl Harf Devrimi’nin 90’ıncı yılını kutlamaya hazırlanırken Yükseköğretim Kurulu (YÖK) geçen hafta “Arapça Çalıştayı” düzenledi. Çalıştay, bilindiği gibi ‘yapılacak asıl bilimsel toplantıya ön hazırlık’ demek. İşte, o çalıştaya katılan akademisyenlerden kimilerinin ‘tavsiyelerini’ (3) duyunca Harf Devrimi’nin geleceği için de kaygılandık.

Örneğin, ilkokul ikinci sınıftan itibaren seçmeli ders olarak okutulan Arapçaya ‘daha da erken yaşlardan başlanması’ öneriliyor.

Sivil toplum kuruluşlarının ve üniversitelerin katkılarıyla “Arapça köyü” kurulması ve ‘buralarda faaliyetlerin tamamının Arapça yapılması’ isteniyor.

Bilişim çağında iletişim ağları, gezegenimizi küçültüp her yanını ulaşılabilir kılmışken bilgisayarı es geçecek değiller ya…

Yine o çalıştayda, “Arapça klavye kullanımının yaygınlaştırılması” öğütleniyor.

Bakalım, bunu izleyecek ‘asıl bilimsel (?) toplantıda’ hangi cevherler yumurtlanacak? Ve de önümüzdeki günlerde birer birer folluğumuza konulmaya çalışılacak?

Aziz Nesin’in deyişini biraz değiştirerek yineleyelim:

Eller Ay’a, biz Arabiya’ya!..

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Metin Üstündağ’ı / Suçsuz bulan yargıç / İmzalı kitabını istedi / Karikatürcüden. / Hani, düğmeleri olsa / Cübbesinin… / İlikleyecekti / Sanatın önünde

1) Mustafa Celalettin Paşa; Eski ve Modern Türkler, Kaynak Yayınları, Türkçe 1. basım: Eylül 2014, sayfa 73

2) Age. sayfa 28 – 29 – 30

3) Ozan Çepni; Cumhuriyet Gazetesi, 8 Nisan 2017, “Arapça Sevdası” başlıklı haber, sayfa 2