‘İlkyazı muştuladığına’ inanılan cemrelerin sonuncusu toprağa düşeli iki ay oldu.
En çok ‘yoksul evlerinin karabasanı’ olan kış, ilkyaza sık sık direnip ruhumuzu karanlıklar ülkesine geri döndürmeyi sonunda bıraktı…
5 – 6 Mayıs günleri kutladığımız Hıdırelllez ile, ılık bir yaz selamı çaktı.
Müslümanlık – Hıristiyanlık ortak inanışına göre iki kutsal kişi, Hızır ve İlyas’ın, içtikleri ölümsüzlük iksiri “bengisu”yu (abıhayat) birlikte buldukları yer, karanlıklar ülkesi.
İşte, ‘kişisel beka’ sorununun üstesinden geldikleri o güne de kutsal ikilinin adlarının karışımı olan Hıdırellez adı verilmiş.
‘BASINI SÜPÜRÜN’
İkiliden Hızır’ın türbesi, Hatay’ın Samandağ ilçesinde. Türkiye Gazeteciler Cemiyetince (TGC) düzenlenen Yerel Medya Seminerleri çerçevesinde, yolumuz Samandağ’a da düşmüştü. Biz gazetecileri taşıyan araçla Hızır türbesinin etrafında üç tur atarken dilek de tutmuştuk.
Gazetecinin dileği ne olur?
(Çalıştığı gazete ya da tv kanalında her sabah kişiliğini portmantoya asıp ‘klonlanmış egemen siyasetçi’ kalıbına girenlerin dışındaki gazetecileri kastediyoruz.)
Basın özgürlüğü elbette.
Kara gün, kararıp kalmaz, diye atasözümüz var.
Ama, biz ‘karanlıklar ülkesinin gazetecileri’ için geçerli değil.
Nitekim gele gele, 2024 Hıdırellez’ine bir hafta kala İstanbul Saraçhane’deki tarihî Bozdoğan Kemeri’ne örülen utanç duvarının önünde, görevli polislere amirlerinin verdiği şu buyruğa geldik:
— Basını süpürün!
Bu buyruktan iki gün sonra kutladığımız (!) 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde, 16 gazeteci ve medya çalışanımız cezaevindeydi.
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütüne göre Türkiye, 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde geçen yıla kıyasla15 sıra daha gerileyerek 180 ülke arasında158. sıraya düştü.
Gazeteci süpüre süpüre nereye varacaklarını, ömrümüz vefa ederse göreceğiz.
AYIPLARDAN AYIP BEĞEN!
1 Mayıs’ta, İstanbul’daki tarihî Bozdoğan Kemeri’nin önüne, iktidar tarafından bir utanç duvarı örülmesine, dünya medyası da uluslararası ölçekte yer verdi.
Çalışan kitleler, ‘1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutlamak üzere Taksim Meydanı’na çıkmak için Saraçhane’de toplanmışlardı.
Güvenlik güçlerinin itiş kakışlı, biber gazlı müdahalesi ile ‘püskürtüldüler’!
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarına yeşil ışık yakmasına karşın gelen yasaklama, Anayasanın / ilgili yasaların görmezden gelindiği baskıcı tutumun bir parçası.
Bunun yanı sıra, Bozdoğan Kemeri’nin önünde, kalkanlarıyla birlikte gövdelerini siper eden, (aldıkları talimat ‘kanunsuz’ bile olsa) “emir kulu” polislerimize taşlı sopalı saldırıda bulunan yürüyüşçüleri kınıyoruz.
‘DÜŞÜK PROFİLLİ’ KABUL
Geçen haftaya damgasını vuran bir olay da AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, CHP’nin yeni Genel Başkanı Özel’i, 1 Mayıs ertesinde kabulüydü.
Özel, 31 Mart seçimlerinde partisi CHP’yi ‘birinci parti’ yapmasına karşın, ‘ikinci parti’ liderinden randevu isteme alçakgönüllülüğünü gösterdi.
Özgür Özel’i, “Özgür Efendi”likten “Sayın Özel”liğe terfi (!) ettiren Erdoğan’ın, CHP liderini AKP Genel Merkezi’nde ‘kabul’ edeceğini duyunca sevindik. Böylece görüşmenin eşit koşullar altında yapılacağı safdilliğine kapılarak…
Oysa Erdoğan’ınki, diplomasi diliyle “düşük profilli kabul” oldu.
Özel, görüşmede kendisine, sıradan bir koltuk verildiği hâlde, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturduğunu, bu arada tam karşısına ‘boş bir koltuk’ konulmuş olduğunu gördü.
Kimi iyimserler, geçmişte Erdoğan’ın bir toplantısına çağrılma lütfunda (!) bulunulan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ‘kırık sandalye’ verilmesini anımsatıp ‘buna da şükür’ anlamına gelebilecek yorumlar yaptılar.
Eğer, sayın Erdoğan’ın, Özel’le söz konusu görüşmesinden sonra “Türkiye’de siyasetin yumuşama sürecini başlatalım istiyorum.”derken kastettiği ‘yumuşama eğilimi’ buysa herhâlde çok şey beklememek gerekiyor.
YENİ ANAYASA ‘OLTASI’
Tayyip Erdoğan’ın bir ‘siyaset kurdu’ olduğu kesin.
Ana fikri Beştepe’de kalıcılığını sağlayacak ‘yeni anayasa’ olan her türlü siyasî manevrayı yapıyor, sürdüreceğe de benziyor.
Sanıyoruz, aynı zamanda eski futbolculuk günlerinden kalma ‘top çevirme’ ustası.
Örneğin, Özgür Özel’in cezaevinde haksız yere tutulan aydınların, politikacıların yanı sıra, ileri yaştaki komutanların özgürlüklerine kavuşması istemi üzerine, “Bunu, Adalet Bakanımla konuştum.” diyor.
Oysa, ölümün eşiğindeki komutanların affı kendisinin elinde; aileleri tarafından yapılan, adli tıp yazanaklı başvurular, masasındaki sumende.
Kendisinin bir imzasına bakıyor.
Yeni anayasa ‘oltası’, siyasî balıkları çekecek bu ve benzeri parıltılı ‘çapari’ eklentileriyle dolu. Yeri geldikçe her birini kullanacağına hiç kuşku yok.
Peki, sonuç istediği gibi olur mu?
Herkes anımsıyor;
Sayın Erdoğan, 2019 Yerel Seçimlerinde, İBB Başkanlığını kazanan ancak partisi Belediye Meclisi’nde çoğunluğu elde edemeyen İmamoğlu’nu ‘topal ördeğe’ benzetmişti…
Şimdi yine kendisinin sevdiği deyimle bir tür “men dakka dukka” (çalma kapımı, çalarlar kapını) durumu ortaya çıkmış görünüyor.
Bu kez kendi partisinin oyları tepetaklak gidiyor.
Kusura bakmasınlar, benzetmede hata olmaz; sayın AKP Genel Başkanı, yarattığı ‘siyasî Hıdırellez’ ortamıyla, hedefine varamasa da ‘çok çabaladım ama olmadı’ diyebilmek için hac yollarına düşen topal karıncaya benziyor.
DİL YANLIŞLARIMIZ
Başta barışçıl söylemleri olmak üzere, biçemini (üslup) çok beğendiğimiz Özgür Özel’in bizce önemli bir eksiği, konuşmalarında sık sık dil yanlışına düşmesi.
Özel, son ‘güncel’ yanlışını da DEM Parti eş Genel Başkanları Hatimoğulları ve Bakırhan’ın CHP’yi ziyaretleri sonrasında yaptı.
CHP lideri, bir gazetecinin, bir gün önce Erdoğan’la yaptığı görüşmeye ilişkin sorusunu yanıtlarken “koordineli” sözcüğünü kullandı.
“(Ahmet Necdet Sezer) Özel kalemimizle koordineli bir büyükelçinin götür(ül)mesinin doğru olacağını ifade ettiler.” dedi.
Daha önce yazmıştık, yinelemekte yarar var demek ki.
Fransızcadan dilimize yanlış aktarılan sözcükler arasında, en çok dillere persenk olanlardan biri, “koordineli”.
Aslında, ‘eşgüdüm’ anlamındaki “koordinasyon” (Fr. coordination), sözcüğü doğru.
Ancak, aynı dildeki “coordonné” (koordone, okunur); dilimize “koordine” diye yanlış girmiş; “eşgüdümlü” anlamında sıfat olarak kullanılıyor.
Bu sıfata ayrıca sıfat yapım eki “-li” ekleyerek “koordineli” demek, çifte yanlış.
Sayın Özel’in aynı konuşmasında, ‘kalıcılık, ölümsüzlük’ anlamlarındaki Arapça kökenli “beka”yı, ‘kalın k’ yerine, tam altı kez ‘ince k’ ile seslettiğini de belirtelim.
Ayrıca, eş anlamlı “sembol” (Fr. symbole) ile öz Türkçe “simge” sözcüğünü, aynı tümce içinde bağlaçlı olarak kullanıp “… simgeler ve semboller”dediğini…
Bu arada, DEM Parti’nin iki liderinden sayın Hatimoğulları’nın Türkçemizi sanki İtalyan vurgularıyla (‘r’ sesinin sürekli üstüne basarak) konuştuğuna dikkat çekelim.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
-52. ölüm yıl dönümlerinde
Deniz, Yusuf ve Hüseyin için-
Kanatları çelikten üç kelebek
Ustura ucunda karanfil yürek;
Kendi kini boğar öç alıcıyı,
Devrimci devrimle ölümsüz gerek.