Şair, dışarıdan bakılınca ‘dünya yıkılmış da altında kalmış’ kişi gibi görünebilir. Oysa dünyayı yeniden kuran insandır. Güneş dizgesini tersyüz eder, yerküreyi uydu kılar kendine; –küçük İskender’in, Selçuk Altun imzalı ‘Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur’ adlı yapıtı tanıtırken yazdığı gibi- kitaplar hep yukarıdan inecek değil ya; kimi zaman o, aşağıdan yukarıya kitap yollar!
NÂZIM’DAN, Ö. ASAF’A
Ama siz siz olun, sevdiğiniz şiirleri, şairlerinin sesinden dinlemeyin! Nâzım Hikmet dâhil. O Nâzım ki esin perisinin kendisine fısıldadığı sözcükleri yüksek sesle okuyup değiştirir; cezaevi duvarlarından kulağına ‘ezgi’ olarak geri dönmedikçe de kâğıda dökmezmiş. Ne var ki bugün Genco Erkal’dan ritüel tadında dinlediğimiz o ‘ezgiler’; Nâzım’ın kendi boğuk sesiyle, mızrabı gönül telimize pek dokunmayan bir sazın tınıları gibi.
Özdemir Asaf, ‘r özürlü’ idi. Şiir matinelerinde kendisinden en çok istenen şiirini tahmin edersiniz; “Lavinia”. Okurken hiç değilse finali düzgün yapayım diye düşündüğünden mi nedir; “Lavinia”nın son dörtlüğünde bir tek ‘r’ harfi bile yok.
Şairin “Lavinia”sı Mevhibe Beyat, kendisinin Lavinia olduğunu bilmiyor ya da bilmezden geliyormuş. Üç evlilik yapmış Beyat; İlhan Selçuk, Öztürk Serengil ve Muhlis Hasa ile. 11 Eylül 2007’de, 82 yaşında ölmüş. Özdemir Asaf’ın ölümü ise çok daha önce; 1981’de, 58 yaşındayken.
Beyat’la 1952’de evlenen İlhan Selçuk, 14 Şubat 1999 tarihli Cumhuriyet’teki “Pencere” köşesinde, şu romantik tümceleri kuruyor (*):
“1950’li yılların İstanbulu, avareliği ve sevdaları tohumlayan yosun kokulu bir şehirdi. Özdemir (Asaf), o kentin Boğaz’dan esen rüzgârını da yazdı.”
Selçuk, şairin bizce en az “Lavinia” kadar güzel olan şu dizelerini de aktarıyor:
“Bilmiyorum ne vardı saçlarında / Rüzgâr mı delice eserdi / Gözlerim mi öyle görürdü yoksa / Saçlarının her hali hoşuma giderdi.”
Şiire uzak durmayın; yoksa çok şey yitirirsiniz.
DİLEK İLETMEK
TV kanallarımız; CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na, geçen hafta Artvin’de atlattığı terör saldırısından sonra liderlerin ‘geçmiş olsun dileklerini ilettiğini’ (!) haber verdiler. “İletmek; götürmek, ulaştırmak, geçirmek” demek. Kişi ancak bir başkasının dileğini ‘iletebilir’. Kendi dileğini ise ‘bildirir’. Bizce “(Falanca kişi) Geçmiş olsun dileğinde bulundu.” demeliyiz.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Bilimsel gerçektir: / Çelik telden de güçlü / Örümceğin ağları / Beynini tutsak etmiş / O ağı başımıza örüyor / Atatürk düşmanları
(*) Haluk Oral; Şiir Hikâyeleri, T. İş Bankası Yayınları, 2012, sayfa 8