YÖRÜĞÜN BABIÇLARI

Nasrettin Hoca’ya:
– Kışın dondum diyorsun, yazın da yandım! Ne olacak senin bu hâlin? diye takılmışlar.
Hoca soruyu, soruyla yanıtlamış:
– İlkbahar aleyhinde konuştuğumu hiç duyanınız oldu mu?
Yusuf Has Hacip’in, bin yıl önce yazdığı “Kutadgu Bilig”inden (mutlu olma bilgisi) ‘mevsimlik’ bir beyit:
“Doğardın ese keldi öngdün yeli
Ajun edğüge açtı uçmak yolı.”
Günümüz Türkçesiyle:
İlkyaz yeli, doğudan eserek geldi
Dünya, iyilere cennet yolunu açtı.
Demek ki ilkyaz, bu gezegene doğan insanı binlerce yıldır mutlu ediyor; doğada değil de sanki bedenimizin, ruhumuzun en ücra gözelerinde açan mucize bitkiler örtüsü, renk panayırı çiçekleri, senfonik börtü böceği, arısı kelebeği ile…
ÇAKILMAK VE ‘UÇMAK’
Peki, dünyamızın ilkyaz esintisiyle ‘iyilere yolunu açtığı’ bu cennet neresi?..
Herhâlde, “Züğürt Ağa” filmindeki gibi birilerinin oy karşılığı tapusunu verdikleri ya da vaat ettikleri yer değil!
31 Mart Yerel Seçimleri yaklaştıkça bir siyasal rakiplerinin ümüğüne çökmedikleri kalan; sövgülerin, bini bir para aşağılamaların, yalanların, tv ana haber bültenlerinde neredeyse “+ 18 yaş” uyarısıyla verilmesi gereken bir biçem (üslup) çirkinliğinin yaşandığı yer ise hiç değil.
Öz Türkçe sanılan ama aslında Farsça kökenli olan “uçmak”; bilindiği gibi hem ‘uçma eylemi’ hem de ‘cennet’ anlamına geliyor.
Yusuf Has Hacip, yukarıda sorduğumuz sorunun (cennet neresi?) yanıtını da veriyor aslında, Kutadgu Bilig’de:
– Anlayış ve bilgi çok iyi şeydir; eğer bulursan onları kullan ve uçup göğe çık.
Dahası var:
– Zulüm yanan ateştir, yaklaşanı yakar; yasa sudur, akarsa nimet yetişir.
– Gönlünü ve dilini doğru tut.
– Her zaman iyilik yap ki kendin de iyilik bul.
– İnen yükselir, yükselen iner, parlayan söner ve yükselen durur. Kötülük değersiz bir şey olduğu için onu yapan da değersizdir.
– Çok dinle, az konuş. Sözü akıl ile söyle ve bilgi ile süsle. Öfke ve gazapla işe yaklaşma; eğer yaklaşırsan ömrün boşa gider.
– Bu yalinguk (insan) adı insana, yanıldığı için verildi; yanılmak, insan için yaratıldı.
– Menfaat sandalyeye benzer; başında taşırsan seni küçültür, ayağının altına alırsan yükseltir. (…)
BALIK HAFIZALI MIYIZ
Seçim öncesinin ‘kurşun gibi ağır’ havasını yorumlayan kimi meslektaşlarımız, “Türk halkı balık hafızalıdır. Şimdiki kampanya çirkinliklerini de unutur.” diyorlar.
Bu yaygın kanı bize, yazar Arif Uyguç’un yaşanmış bir Aydın öyküsünü anımsattı. Uyguç ile 2012 yılında, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ile Alman Konrad Adenauer Stiftung’un (KAS) birlikte düzenlediği Yerel Medya Semineri’nde tanışmıştık. Sayın yazarın bize imzalayıp verdiği “Aydın Yaşanmış Fıkraları ve Fabllar” (*) kitabında (sayfa 78 – 79) yer alan “Yörüğün Babıçları” adlı öykü, özetle şöyle:
Aydın yöresine kışın Afyon, Denizli, Burdur, Isparta’dan küçükbaş hayvan otlatmaya gelenlere “Yörük” derlermiş. Bu kişilerden biri, hayvanları otlaklara zarar vermesin diye gerekli özeni göstermesine karşın yöre halkıyla pek kaynaşamamış. O günlerdeki Şeker Bayramı’nı fırsat bilerek bayram namazına gitmiş. Çadırda gözü gibi sakladığı bayramlık ayakkabılarını ve giysilerini giyerek… Namazını kıldıktan sonra köylülerle bayramlaşıp kaynaşmak için cami avlusuna çıkınca ne görse beğenirsiniz; ayakkabılarının yerinde yeller esiyor. Köyün yaşlılarını, imamını falan devreye sokmuş ama ayakkabılar gitti gider!
Olaya fena içerleyen yörük, otlağa varıp çadırını sökmüş, yükünü deveye, eşeğe yüklemiş ve sürüsünü çoluk çocuğunun önüne katarak göndermiş.
Ertesi sabah da köylüler henüz uyanmadan camiye gitmiş, cami kapısının önüne büyük aptesini yapmış. Aklı sıra, çalınan pabuçlarının öcünü böylece aldıktan sonra var gücüyle koşarak sırra kadem basmış.
Daha sonra cesaret edip de yöreye yıllarca gidemeyen yörük, sonunda nasılsa olay unutulmuştur düşüncesiyle sürüsünü aynı köyün yakınlarına götürmüş. Önüne, inekleriyle evine gitmekte olan bir çocuk çıkmış. Yörük, çocuğa sormuş:
– Sen şu aşağıdaki köyden misin?
– Evet, demiş çocuk.
– Kaç yaşındasın?
Yörük, aklınca köyde olayın unutulup unutulmadığını öğrenecek.
– Bilmem, diye yanıtlamış çocuk.
– Nasıl bilmezsin? İnsan, yaşını bilmez mi?
– Sahiden bilmiyorum amca. Ama, annemin söylediğine göre…
– Eee?..
– Yörüğün camiye s.çtığı sene doğmuşum.
İyi mi!..
TÜRKÇE YANLIŞLARIMIZ
Halk TV’nin 9 Mart 2019 günkü “Hafta Sonu Haber” bülteninden:
– İzmir’de, CHP’nin seçim bürosuna, bir ‘ticarî taksiden’ dört el ateş edildi, iki partili yaralandı.
Tanrı beterinden korusun, diyoruz ama Tanrı korur mu! Siyasal partiler, rakipleri hakkındaki suçlamalarda ölçüyü kaçırdıkça ‘durumdan vazife çıkaran’ fanatik yandaşlar çıkacaktır.
Bu arada, söz konusu kanala bir eleştiri:
Haberi sunan kadın spiker, iki kez ‘ticarî taksi’ dedi.
TDK’nin Güncel Türkçe Sözlük’üne göre “taksi; belirli bir ücret karşılığı yolcu taşıyan, taksimetresi olan otomobil.”
Yani, “taksi” sözcüğü zaten “ticarî” olma özelliğini içeriyor.
Dolayısıyla “ticarî taksi” demek yanlış.
13 Mart 2019 günü de Foks TV’nin ana haber bültenine bağlanan kadın muhabir, şöyle diyordu:
– İSO ziyaretinden sonra, bir ‘kırtasiye’ye girdi, İmamoğlu.
CHP İstanbul Belediye Başkan adayının girdiği o yer, “kırtasiye” değil, “kırtasiyeci” ya da “kırtasiye dükkânı”dır.
Çünkü “kırtasiye; defter, kâğıt, kalem, mürekkep vb. yazı araç ve gereçlerinin bütününün adı”dır.
Habercilerimiz, hiç değilse bu basit bilgileri öğrensinler artık.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Ters döndü yine kabrinde
Çanakkale şehitleri
Zafer hutbesinde Ata’yı unutunca
Firarî Vahdettin’in müritleri.
(*) Kitabı isteme adresi: arifaliuyguc@gmail.com