Son zamanlarda Türkiye’de olup bitenlere bakınca bu dünyaya kötülük etmek için geldiğine inanan ne çok insan var, diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Durum bize, Tolstoy’un (1828 – 1910) “Üç Soru” öyküsünü (*) anımsatıyor:
Padişah; ‘yapacağı işlerin önem sıralamasını, hangi işe ne zaman başlayacağını, kimlerle çalışıp kimlerle çalışmaması gerektiğini’ doğru saptayabilirse hep başarılı olacağını düşünmüş.
Bu üç sorunun yanıtını bulacak kişiye büyük ödül vereceğini açıklamış.
İçine sinen bir yanıt gelmeyince de kılık değiştirip uzak bir yerde yaşayan keşişe gitmiş. Yaşlı keşiş, o sırada toprağı kazıyormuş. Padişahın kendisine yönelttiği üç soruyu duymazlıktan gelmiş. Bu arada keşişin yorulduğunu gören padişah, kazmayı elinden alıp ona yardım etmeye koyulmuş.
Derken karnı kanlar içinde bir adam, iki büklüm durumda koşarak yanlarına gelmiş. Padişah, adamı keşişin kulübesine götürüp yarasını temizlemiş, sarmış. Ertesi sabah kendine gelen adam, padişahın eteğine yüz sürüp “Beni bağışla!” diye yalvarmış.
“Bağışlayacak bir şey yok. Seni tanımıyorum bile.”
VARLIK NEDENİMİZ
Adam:
“Ben, kardeşini idam ettirdiğin ve malını mülkünü gasp ettiğin için senden öç almaya ant içen düşmanınım. Senin keşişe tek başına geldiğini biliyordum. Geri dönerken seni öldürmeye karar vermiştim. Ama bütün gün görünmeyince nerede olduğunu anlamak için pusudan çıktım. İşte, o sırada muhafızlarına rastladım. Onlar da beni tanıyıp yaraladılar. Kaçmasına kaçtım ama sen yaramı sarmasaydın kan kaybedip ölecektim. Ben seni öldürmek istedim, sense benim hayatımı kurtardın.”
Padişah, bir can düşmanıyla barıştığına sevinmekle kalmamış, ona hem malını mülkünü geri verme hem de hekim yollayıp yaralarını sağaltma sözü vermiş.
Sonra keşişe dönüp kendisine sorduğu üç soruyu anımsatmış.
Keşiş:
“İstediğin cevapları aldın ya!” demiş. “Dün zayıflığıma acıyıp da benim için toprağı kazmasaydın ve tek başına geri dönseydin bu adam sana saldıracaktı. Benimle burada kalmadığına pişman olacaktın. Demek ki toprağı kazdığın zaman, bu iş için en uygun zamandı. Ben senin için en önemli adamdım, en önemli iş de bana iyilik etmekti. Sonra o adam buraya koşa koşa geldiği sırada en uygun zaman, ona baktığın zamandı. Yarasını sarmasaydın o seninle barışmadan ölecekti. Demek ki en önemli adam, o adamdı. Onun için yaptıkların da en önemli işti. Öyle ise şunu hatırından çıkarma ki; ‘en uygun zaman, içinde bulunduğun zamandır’. Çünkü ancak o zaman kendi kendimize hâkimizdir. En uygun adam da senin şimdi buluştuğun adamdır. (…) En önemli iş ona iyilik etmektir. Çünkü insan bu dünyaya yalnız iyilik etmek için gönderilmiştir.”
Başka söze gerek var mı!
‘DOĞRU TÜRKÇE’ UMUDU
TDK ile RTÜK, geçen ay ortaklaşa ‘daha güzel Türkçe kullanmayı’ kararlaştırdılar.
Konuya ilişkin umutlandırıcı haber, Anadolu Ajansı‘nın (AA) 3 Nisan 2021 tarihli bülteninde yer aldı.
Haber, özetle şöyleydi:
“RTÜK’ten yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilan ettiği ‘Dünya Dili Türkçe’ seferberliği konusunda çalışmalarını artırma kararlılığında olan Üst Kurulun, TDK ile iş birliği yaparak, ortak çalışma kararı aldığı belirtildi.
Buna göre, yayınlarda daha güzel Türkçe kullanımının hedeflendiği iş birliği kapsamında RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ve TDK Başkanı Gürer Gülsevin, TDK’de gerçekleştirilen törenle ortak çalışma protokolü imzaladı. (…)
RTÜK Başkanı Şahin, yayınlarda Türkçe’nin doğru ve güzel kullanılmasını amaçladıklarını belirtti. (…) Şahin, iki kurumun ortak hedefinin, milli bir seferberlik ruhuyla yabancı kavramların istilası karşısındaki Türkçeyi korumak, geliştirmek ve zenginleştirmek olduğunu ifade etti. (…)“
‘YAPICI’ ELEŞTİRİLER
Uzun haberi burada keserek kendi söyleyeceklerimize geçelim…
‘Doğru Türkçe’ için yıllardır kalem oynatan biri olarak iki resmî kurum arasındaki ortak çalışma kararını sevinçle karşıladık.
Ama, konuya ilişkin kimi ‘yapıcı’ eleştirilerimiz var.
Keşke, AA ilgilileri de söz konusu iki kurumun ‘doğru Türkçe’ çalışmalarına katılsalar, diye düşünüyoruz. T.C.’den bile köklü bir kurum, 101 yaşındaki AA‘nın yukarıdaki haberinde dikkatimizi çeken şu yazım (imla) yanlışları, belki o zaman yapılmazdı:
1- Öz Türkçe ‘ulusal’ın Arapçası “millî” sıfatının ikinci i’si düzeltme imi (şapka) ile yazılır. Düzeltme imsiz yazarsanız sözcük -en az- iki değişik anlama gelir:
A- Arapça kökenli “milli; türlü işlerde kullanılmak için yapılmış, ince ve uzun metal çubuğu bulunan (alet, aygıt).“
B- Rumca kökenli “milli; selin sürükleyip getirdiği çok küçük taneli çamurlaşmış kum ve toprak karışımlı (alan, tarla).”
2- Haberin alıntıladığımız son bölümünde, “Türkçe” sözcüğüyle “-nin” takısı birbirinden kesme imiyle (‘) ayrılmış. Ama, aynı sözcük “-yi” takısıyla bitişik yazılmış; “Türkçeyi”. Doğrusu, her ikisinin de kesme imsiz olması (bkz. TDK Yazım Kılavuzu).
İKİ BAŞKANIN DİKKATLERİNE…
AA’nın haberine göre, RTÜK Başkanı Şahin; “iki kurumun ortak hedefinin, milli (millî) bir seferberlik ruhuyla yabancı kavramların istilası karşısındaki Türkçe’yi (Türkçeyi) korumak, geliştirmek ve zenginleştirmek olduğunu” söylemiş.
Ancak, sayın Şahin‘in açıklamasında kullandığı “hedef” sözcüğü Arapça. Mecaz anlamıyla sözcüğün Türkçesi “yapılması tasarlanan iş”, “amaç”.
* “İstila” da Arapça; dilimizdeki karşılığı “yayılma, kaplama”.
* “Zenginleştirmek” ise Farsça “sangin (zengin)” sözcüğünden türetilmiş. Onun da çok güzel bir öz Türkçe karşılığı var; “varsıllaştırmak”.
* Yine sayın Şahin; haberin alıntılamadığımız bölümünde, Türkçe “tasarı” yerine; “proje” (Fr. projet) diyor.
* ‘Biçim, yol‘ anlamlarındaki eskimiş Arapça “minval”i kullanıyor.
* ‘Duyarlılığına gereksinim duymak’ yerine, “hassasiyetine ihtiyaç duyuyor”.
* “Dijital medya mecrası” diye bir ad tamlaması kuruyor. “Medya” sözcüğüne, “iletge” diye öz Türkçe karşılık önerilmiş ama benimsenmemişti. “Basın yayın” demek de sorunlu; çünkü “yayın; yayımlanan ürünün adı”. Aynı biçimde, “mecra” bir coğrafya terimi olarak ‘yatak’ anlamına geliyor. Mecazî olarak ‘bir işin gidişi, bir olayın doğrultusu’ demek olan “mecra”ya, bildiğimiz kadarıyla tek sözcükle karşılık bulunabilmiş değil. Ama,“dijital” (Fr. digital) sıfatının Türkçesi var; “sayısal”.
Aynı habere bakılırsa TDK Başkanı Gülsevin de açıklamasında;
* Öz Türkçe “duyarlılık (ya da duyarlık)“ sözcüğünü değil, Arapça “hassasiyet”i yeğliyor.
* Etkileşimli tasarılar, demektense “interaktif (İng. interactive)
projeler”i yeğliyor.
* Sağlama, elde etme, sözcüklerinin de Arapça karşılığı olan “temin”i kullanıyor.
* Türkçe “araç” yerine, yine Arapça “vasıta” diyor…
Umarız, bu ‘yapıcı’ eleştirilerimizi dikkate alırlar.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
“Mahvım…
Mahvınız olur.”
– Ma(h)fya
(*) Tolstoy; “Hayatın Anlamı”, çev. Ersin Yıldırım, Neden Kitap Yayıncılık, sayfa 55 – 60