Bugün 18 Aralık Dünya Göçmenler Günü.
Diyojen‘e bir gün kötü haber vermişler:
— Seni sürgüne gönderiyorlar.
— Kim gönderiyor?
— Sinop site yönetimi.
Düşünürün tepkisi:
— Ben de onları Sinop’ta yaşamaya mahkûm ediyorum.
Yetkenin (otorite) sizi, belli bir yerin dışında ya da belli bir yerde oturmakla cezalandırmasına “sürgün” denilir, biliyorsunuz.
ANADOLU’NUN GENLERİ
Şair Cemal Süreya (1931 – 1990) ile Diyojen (MÖ 412 – MÖ 323) arasında bizce şaşırtıcı bir yazgı ortaklığı var.
Şöyle:
Erzincan Pülümür doğumlu Cemal Süreya (asıl adı Cemalettin Seber), henüz yedi yaşındayken 1938 Dersim Harekâtı’nda ailece Bilecik’e sürgün edilirler.
Şair, o günleri şu dizelerle anlatır:
“Bizi bir kamyona doldurdular
Tüfekli iki erin nezaretinde.
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar
Tarih öncesi köpekler havlıyordu…”
İKİ DARPHANECİ
Yıllar yılları kovalar. Cemal Süreya, parasız yatılı olarak öğrenim gördüğü İstanbul Haydar Paşa Lisesinin ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde Maliye ve İktisat Bölümünde okur. Bu arada tanınmış bir şair olmasının yanı sıra 1970’lerin sonlarına doğru İstanbul Beşiktaş Balmumcu’daki Darphane’nin müdürlüğü görevinde bulunur.
Cemal Süreya’dan yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce, Diyojen’in babası da Sinop site yönetiminde, darphaneden sorumlu sarraf Hicesias’tır.
Hicesias bir gün, dünya görüşü gereği bir fıçının içinde sefil yaşamı seçen oğlu Diyojen‘le beraber, dönemin sikkelerini “tahrif etmekle” suçlanır. Şaka değil; siteyi yöneten egemen kişinin sikkelerin üzerindeki kabartma resmiyle oynanmıştır. Bu durum olsa olsa yetkeye başkaldıran Dijoyen ile babasının başının altında çıkmıştır! Elbette suç (!) yanlarına kâr kalmayacak ve baba oğul, Sinop’tan Atina’ya sürgün edileceklerdir.
“BEN KÖPEK DİYOJEN’İM”
Cemal Süreya, sürgün acısını yansıttığı yukarıdaki şiirinde, “Tarih öncesi köpekler havlıyordu…”derken Diyojen‘e gönderme yapmış olabilir mi?
Olabilir.
Çünkü Diyojen, antik Yunan felsefesinde, bizim tasavvuf inancındaki “birkaç lokma, bir hırka” (1) tokgözlülüğünü anımsatan “sinizm” ya da “kinizm”in temsilcisidir. Aslı Sokrates’e dayanan “kinik” öğretinin ise “kyon” sözcüğündan türediği belirtilmektedir ki “kyon ; köpek, köpeksi” anlamlarına (*) gelir.
Diyojen, Atina’dan sonra göç ettiği Korinthos kentinde bir gün Makedonya Kralı Büyük İskender’i karşısında bulur. Daha doğrusu, kendisi de Aristoteles’in öğrencisi olan felsefeye meraklı kral, hakkında pek çok şey duyduğu Diyojen’in ziyaretine gider. Ona kendisini “büyük kral” diye tanıtır. Her türlü dünya zevkini elinin tersiyle itip sokakta yaşayan Diyojen‘in İskender’e yanıtı çarpıcıdır:
— Ben de köpek Diyojen’im!
Tuhaf tanışmanın ardından düşünür, herkesçe bilinen o ünlü sözü söyler. Kendisinden herhangi bir isteği olup olmadığını soran krala şu karşılığı verir:
— Gölge etme, başka ihsan istemem.
Ama, Makedonya Kralı bu sözü hakaret sayıp Diyojen’i cezalandırmak yerine, kendisini kibirden görece de olsa arındıran felsefe öğreniminin hakkını vererek sonradan şöyle diyecektir:
— İmparator Büyük İskender olmasaydım Diyojen olmak isterdim.
Tarihin eğrisiyle doğrusu çakışınca Makedonya Kralı Büyük İskender kadar görkemlisi olamasa da herkes kral olabilir.
Diyojen olmak zordur.
DİL YANLIŞLARIMIZ
Bir tv kanalında 13 Aralık 2019 gecesi konuk edilen büyükşehir belediye başkanlarımızdan biri, şöyle bir sözcük kullandı:
“Mezbelelik”
Arapça kökenli “mezbele”; zaten çöplük, demek. Buna, ayrıca Türkçe “-lik” yapım eki ulanarak türetilen “mezbelelik” ise ‘çöplüklük’ (!) gibi bir garip sözcük.
Bir başka politikacımızın ise haksız yere tutulduğuna inandığımız cezaevinden medyaya gönderdiği mektupta, iki kez şu sözcük geçiyordu:
“Rantiyeci”
Doğrusu, bilindiği gibi “rantiye”dir (Fr. rentier). ‘Parasının ya da taşınır, taşınmaz mallarının geliriyle yaşayan kişi’ anlamında.
Bir muhalif siyasal parti sözcüsü de Meclis’te, şehitler için toplanan yardım paralarının akıbetini sorarken şu eylemi (fiil) kullandı:
“Hiç etmek”
Oysa, argoda ‘eline geçen bir şeyi sahibine vermeyip kendine mal etmek’ anlamında kullanılan eylem “hiç etmek” değil, “iç etmek”…
ARDA KALMAK?..
Anadolu rock müzik türünün en başarılı temsilcilerinden bir müzisyen, genç bir kadın solistle birlikte yaptığı albümüne “Arda Kalan” adını koymuştu. Albümün, aynı adı taşıyan çıkış şarkısında da “… hasretin tutuşur, anılar uçuşur / acı bir elvedadır ardakalan” deniliyordu.
Albüm çıktığında hayıflanmıştık; bu şarkı yinelendikçe bir eylem daha kitlelerce yanlış benimsenecek diye.
Nitekim, bir tv kanalımızın sunucusu, 9 Aralık 2019 günkü ana haber bülteninde, Kadıköy’de altı kadınımızın polisçe gözaltına alındığı gösterinin haberini verirken şöyle dedi:
— Bu gösteriden arda kalan…
Türkçede “arda kalmak” diye bir eylem yok. ‘Artmak, geriye kalmak’ anlamındaki eylemin doğrusu, “t” harfiyle ve bitişik yazılan “artakalmak”. Doğru örnek: İşimden artakalan zamanı kitap okuyarak geçiriyorum.
“SAATLER OLSUN” (!)
Bir enerji firmasının tv’lerde oynatılmakta olan reklam filminde anne, banyodan çıkan çocuğunu kurularken şöyle diyor:
— Saatler olsun.
Banyodan çıkanlara ya da tıraş olanlara söylenen nezaket sözünün doğrusu:
— Sıhhatler olsun.
Bu iyi dilek, sanırız ‘cinler, periler’ demek olan “iyi saatte olsunlar” ile karıştırılıyor.
Doğru örnek:
Adam, kiralamak için gezdiği yapının metruk hâlini görünce burada herhâlde iyi saatte olsunlar yaşıyor, diye düşündü.
Son zamanlarda karşımıza çıkan en gülünç dil yanlışlarından birine ise tv’lerdeki tartışma izlencelerinin gediklisi diyebileceğimiz, ünlü bir akademisyen düştü. Muhalif bir kanalda 8 Aralık 2019 günü yayımlanan izlencede, bilim insanlarımızın hemen hepsinin karşı çıktığı Kanal İstanbul projesinin sakıncalarını anlatırken söz konusu akademisyen şöyle bir tümce kurabildi:
— İstanbul Boğazı’nda ‘seyrüsefer trafiği’ yüksek.
Arapça eskimiş iki sözcük olan “seyr + sefer”den gelen “seyrüsefer” adının Batı kökenli bire bir karşılığı:
“Trafik”
‘Seyrüsefer trafiği’ gibi garip ötesi bir anlatım da koskoca bir üniversite hocasına nasip (!) olacakmış demek.
Yaşadıkça daha ne dil çamlarının devrildiğini göreceğiz kim bilir.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Ne olacak bu Türkiye’nin hâli?
Derken unutma haramı helali.
Kamu güvenliğini bozan rakıdır
Yasak şalgamla kebap festivali!
1) “Şu üç şey dışında, kıyamet günü her şeyden sorulacaksınız: Sırtınızı örtecek bir hırka, açlığınızı giderecek birkaç lokma ve sizi soğuktan, sıcaktan koruyacak bir yuva.” (Hz. Muhammet)