SENED-İ İTTİFAK 213 YAŞINDA

Tarihimizde 29 Eylül 1808‘in önemli bir yeri var. 213 yıl önce bugün Osmanlı başkenti İstanbul’da, “padişahın yetkilerinin kısıtlanması” ile sonuçlanan bir toplantı başlatıldı. Padişah II. Mahmut döneminde, Kâğıthane’deki Çağlayan Kasrı’nda, merkezî hükümet ile âyan (padişahça oluşturulan bir tür senato ya da devletin ileri gelenleri) arasında bir dizi gerilimli görüşme yapıldı. 7 Ekim 1808’de de pek çok hukukçunun “ilk Türk anayasa belgesi” saydığı, “Sened-i İttifak” imzalandı.

Halkın katılımıyla hazırlanmamakla birlikte, altı yüz yıllık Osmanlı tarihinde ilk kez bu sözleşmeyle merkezî iktidarın yetkilerini sınırlandırıldı, meşrutiyet yönünde adımlar atıldı. Padişah ile sadrazamın buyruk ve yasaklarına uyulma koşulu benimsenmekle birlikte şu önemli nokta vurgulandı (Madde 4):

“Sadrazamlık makamından kanuna aykırı rüşvet, yolsuzluk ve devlete zararlı işlemler çıkarsa senedi imzalayanlar (başta âyanlar olmak üzere) karşı çıkıp engelleyeceklerdir…” 

Bir başka koşul, halka ağır vergilerle yüklenilmemesiydi (Madde 3).

Ayrıca, insan hakları açısından Sened-i İttifak, ‘işkencenin yasaklandığı’ (Madde 5) bir belge olarak kabul ediliyor.

TÜRK ‘MAGNA CARTA’SI MI?

Sened-i İttifak‘ı, Türk Magna Carta’sı diye nitelendiren hukukçular var. Magna Carta, 1215 yılında İngiltere Kralı (Yurtsuz) John ile feodal beyler arasında imzalanmış, karşılıklı hakları saptayan bir sözleşme. İngiliz anayasa hukukunun hâttâ demokrasinin onunla başladığı belirtilir.

Prof. Dr. Sina Akşin’e göre (1), “Feodal kavramı (isim olarak), belirli bir yörede köylü nüfusu üzerinde demokrasi dışı yollardan nüfuz sahibi olan kimse anlamını içeriyorsa âyanlar da feodaldir. O zaman da Sened-i İttifak’ın Magna Carta’dan mahiyet bakımından bir farkı yoktur. Yalnız şu önemli farkla ki Magna Carta belirli bir geleneğin başlangıcı iken Sened-i İttifak pek kısa sürede ‘tarihin çöp sepetine’ atılmak talihsizliğine uğramış hukukî bir belgedir.”

Yine, Akşin’in yorumuyla Sened-i İttifak“1808 Osmanlı siyasal – toplumsal kurulu düzenine işlerlik kazandırabilecek uzlaşımcı, III. Selim çizgisinde, zarif bir çözümdür.”

Amma…

“Bunu ne II. Mahmut ne de (senedi imzalayanların azlığı bir gösterge sayılabilirse) âyanlar benimsemişlerdir. O yüzden Osmanlı yönetimine işlerlik kazandırma sorunu kılıçla çözülmek istenmiş, bu teşebbüs de Nizip ovasında hüsranla sonuçlanmıştır (2). Bu, Osmanlı Devletinin de iflasıydı. Devlet ondan sonra yarı bağımlı bir durumda, ‘hasta adam’ olarak İstiklal Savaşına değin sürüklenmiştir (3).

İngilizlerin Magna Carta’ tam 806 yıldır çeki taşı gibi yerinde duruyor ve elifi elifine uygulanıyor. Bizde ise Türk Magna Carta’sı (!) Sened-i İttifak’ın 213 yıl sonra kendisi yerine hâlâ “Osmanlı yasağı üç gün” anlayışı geçerli.

Ülkemizde egemen bu Anayasa, yasa ve kural tanımazlıkla tünelin ucunda ışık görünmesini, iyi şeylerin olup bitmesini beklemek ham hayal bile olamaz.

DİL YANLIŞLARIMIZ

* Haftanın beş günü tv ekranlara çıkan çok değerli, deneyimli bir gazeteci, 19 Ağustos 2021 günkü izlencede, bir ikilemeyi yanlış söyledi:

“… aayan beyan.”

‘Besbelli, apaçık, açık seçik biçimde’ anlamına gelen belirteçteki (zarf) tüm heceler kısa okunur:

“Ayan beyan”

İlk hecesi uzun sesletilen ve a’sının üzerinde düzeltme imi (şapka) ile yazılan (Arapça kökenli) “âyan”ın anlamları:

1- Toplumda ileri gelen, nitelikli ya da ün salmış kişiler.

2- Bir tür (yazımızın ilk bölümünde belirttiğimiz gibi)  senato üyelerine verilen eski bir ad.

* Aynı meslektaşımız, 2 Eylül 2021 günkü izlencesinde de halkının çoğunluğu Müslüman olan Türkiye dışındaki ülkelerde kadın hakları savaşımının olumlu sonuç ver(e)mediğinden söz ederken şöyle dedi:

(Çünkü) Ne İran’da ne de Afganistan’da Atatürk yoktu.”

Türkçede kuraldır; “ne… ne de” diye yinelenen bağlaçlardan sonra yüklem (fiil) genellikle olumluya döner.

Yukarıdaki tümcenin doğrusu:

“Ne İran’da ne de Afganistan’da Atatürk vardı.”

(Kuralın istisnalarını bir başka yazımızda anımsatırız.)

FIKRA GİBİ…

Yine bu değerli gazeteci, 1 Eylül 2021 günkü izlencede,  Mersin’de meydana gelen ‘fıkra gibi’ bir olayı aktardı. O sırada ekrana yazılan başlık (KJ):

“Fıkra gibi ama değil”

“… ama değil”e gerek var mı!

Bizce “fıkra gibi” demek yeterli.

Söz konusu olaya gelince… Mersin’in Akdeniz ilçesinde bir polis memuru, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer hakkında, kentin Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Sebep: Şikâyetçi polis, sabah namazına giderken dört yavru köpeğin boş araziye girdiklerini görmüş. Derken iki yetişkin köpek, kendisine saldırmış. Eniklerini koruma içgüdüsüyle havlamış olması muhtemel köpeklerden korkup kaçarken ayağı kayan polisimiz yere düşerek yaralanmış. Bu yüzden önce belediyeye başvurmuş ama ‘kendisiyle ilgilenilmeyince’ soluğu savcılıkta almış.

Olayın bu kadarını sıradan saydık diyelim ama sonrası hayli tuhaf. Mersin Cumhuriyet Savcılığı, polisin şikâyetini ciddiye almış ve Valilik emriyle İçişleri Bakanlığı denetçileri, Başkan Vahap Seçer’i ifadeye çağırmışlar. Seçer, ifade verdikten sonra yaptığı sosyal medya paylaşımında, “Bu bir zaytung haberi değil… Allah sonumuzu hayretsin.” diyor.

Seçer, polisin belediyeye yaptığı şikâyet başvurusunun sonuçsuz kaldığı yolundaki savına karşılık da ‘şikâyetin aynı gün sonuçlandırıldığını ve belirtilen adresten üç köpeğin alındığını’ belirtiyor.

Anımsayacaksınız; İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, 29 Mayıs’taki İstanbul’un fethinin 567. yıldönümünde Fatih Sultan Mehmet Türbesi’ni ziyareti sırasında yürürken ellerini arkasına bağlayarak saygısızlık (!) yaptığı savıyla ön inceleme başlatılmıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın istemi üzerine başlatılan ön inceleme sonrası, neyse ki İçişleri Bakanlığı soruşturma izni vermemişti. Ama, bir gazetecinin konuya ilişkin sorusu üzerine İçişleri Bakanı, türbe ziyaretinde ellerini arkadan bağlayan İmamoğlu hakkındaki kişisel yargısını açıklamaktan geri kalmamıştı:

“Bence suçlu.”

Bizce de (!). Çünkü ellerini arkadan bağlamak, anayasal hakkını kullanarak hukuk peşinde koşan yurttaşlarımıza ancak kolluk kuvvetlerinin yapabileceği bir şey!..

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Adalet arayana…

Doğayı  koruyana

Gösteri şiddetle yasak.

Halk sağlığı düşmanı

Aşı karşıtlarına hak.

 

1) Prof. Dr. Sina Akşin; “Türkiye Tarihi 3, Osmanlı Devleti 1600 – 1908”, Cem Yayınevi, sayfa 91

2) Osmanlı’nın, gerileme döneminde Mısır ordusuyla 24 Haziran 1839 günü Gaziantep’in Nizip ilçesindeki ovada yaparak çok ağır kayıplar verdiği muharebe.

3) Agy. sayfa 91