Bir düşünür, “İnsan, cenaze törenlerinde kendi ölümüne ağlar.” demiş.
Tezdeki doğruluk payını bilemiyoruz ama sevdiğimiz kişilerin ölümünü kolay kabullenemediğimiz bir gerçek.
Acı haberi birbirimizle paylaşırken ölümü yumuşatır; eskilerin deyişiyle “Falanca kişiyi sakladık…”; günümüzde ise “aramızdan ayrıldı” gibi avuntu sözlerine sığınırız.
Sevdiğimiz ‘kalan sağlar’la aramızda ya da kendi kendimize uyguladığımız bir tür sansür olabilir mi bu?
Belki evet ama en azından insan doğasına uygun bir sansür…
Uygunsuz olan ise halkın haber alma özgürlüğü dâhil türlü alanlarda, anayasal / yasal haklara getirilen kısıtlamalar, yasaklar…
Türkiye; Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün geçen yılki araştırmasına göre, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 154’üncü sırada yer alıyordu. Bu yılın ilk iki buçuk ayında daha da gerilediğimize hiç kuşkunuz olmasın.
En yeni sansür örneklerine buyurun…
ŞİİRSEL İLETİYE MAKAS!
Değerli tiyatro sanatçımız Rasim Öztekin, geçen hafta 62 yaşında ‘aramızdan ayrıldı’. Kutsal ışıklar içinde huzurla uyusun.
Öztekin için yıllarca çalıştığı Ses Tiyatrosu’nda tören düzenlendi. Törene, sağlık engeli nedeniyle katılamayan Ferhan Şensoy, bir mektup gönderdi. Basından izlediğimize göre, Şensoy’un kızı Derya tarafından törende okunan mektubun özellikle son tümceleri, gözleri buğulandıran bir duygu yoğunluğu içeriyordu.
Şensoy, mektubunda Öztekin’in, Ortaoyuncular‘ın amatör kolu Nöbetçi Tiyatro’dan yetiştiğini; kısa sürede katıldığı Ortaoyuncular’da çok başarılı bir dönem yaşadığını; kimi rahatsızlıklarından ötürü sahneyi bırakıp kendisinden aldığı kavuğu Şevket Çoruh’a devrettiğini anımsattıktan sonra şiirsel bir dille şöyle diyordu:
“Günü geldi, uçtu gitti gökyüzüne. Kavuklu fotoğrafı asılı durur Ses 1885’te. Bir gün ben de uçup geleceğim gökyüzüne. Buluşuruz gökyüzünde neşeli bir meyhanede.”
Ve trajikomik durum:
Devletin Anadolu Ajansı (AA), yaptığı Öztekin‘le ilgili haberde, Şensoy’un iletisindeki son tümceyi makasladı; içinde “meyhane” sözcüğü geçiyor diye…
SARIL(AMA)DIM KADEHLERE
Varan iki:
12 Mart 2021 Cuma gecesi “TRT Müzik” kanalında, “Akşam Sefası” adlı TSM izlencesine ‘takılıyorduk’!
İki bölümlük söz konusu izlencenin yalnızca ilk bölümü ilgimizi çekiyor. Çünkü – vergilerimize doymayan- TRT, ikinci bölümde ‘popüler şarkılar’ diye yoz müzik beğenisini yansıtan ağdalı arabesk müziğe yer veriyor. Daha doğrusu, besteci diye sunulan birtakım kişilerin Arap radyolarından apartıp abuk sabuk Türkçe sözlerle halkımıza yutturdukları yalellilere… Nâzım Hikmet’in deyişiyle “Nasrettin Hoca gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülen” halkımız, kendi yazgısına (!) denk düştüğünden olsa gerek bu ağlamalı, inlemeli şarkıları seviyor ya… Devletin televizyonu da sanki ‘rating’ kaygısı varmış gibi onları ekrana getiriyor.
İşte, o yoz bölüme geçmeden, sevdiğimiz iki genç solist, Seda Gökkadar ile Bahadır Özüşen, düet yapmak üzere ekranda beliriyorlar. Birlikte seslendirecekleri şarkı; Muzaffer İlkar’ın, sözleri Güzide Taranoğlu tarafından yazılmış hicaz bestesi:
“Tadı yok sensiz geçen ne baharın ne yazın…”
Ancak, keyifle koltuğumuza kurulmamızla yerimizden hoplamamız bir oluyor. Güftenin üçüncü dizesindeki “Sarıldım ‘kadehlere’, derman olur diyerek…” sözleri, nasıl sansürlense beğenirsiniz:
“Sarıldım ‘hayallere’, derman olur diyerek…”
AHLAK BEKÇİLERİMİZ!
Biliyoruz; kimileri, mübarek ‘üç aylar’da olduğumuzu gerekçe gösterip devletin haber ajansının, bir haberdeki ‘meyhane’ sözcüğüne; devlet kanalı TRT’nin de şarkıda geçen ‘kadeh’e sansür uygulamasını savunabilirler.
Sanki halkımız; söz konusu AA haberini okur okumaz ya da TRT’de o şarkıyı dinler dinlemez ‘üç aylar’a falan boşverip soluğu en yakın meyhanede alacakmış veya evinde / bir yıldır sinek avladığı işyerinde içki kadehine sarılacakmış gibi!
Ferhan Şensoy, kendini bilen, sorumluluk sahibi her sanatçı gibi, insanların dinsel duyarlılıklarına saygılıdır. Rahmetlik Rasim Öztekin de öyleydi.
“Gökyüzünde neşeli bir meyhanede buluşmayı” dilemek; “derman olur diye kadehlere sarılmak”, birer ‘sınırsız düşlem’dir (fantezi).
Öte yandan, sahibine (1) yaranma peşindeki kimi ahlak bekçilerinin görmediği / görmezden geldiği bakın, neler var:
Aile boyu sapıklıkların giderek olağan sayıldığı tv izlenceleri; başta kadınlara uygulananlar olmak üzere dizi dizi şiddet görüntüleri; çocuklarımızın hem körpe beyinlerine hem de bedenlerine tecavüz; toplum vicdanını kanattığı hiç mi hiç umursanmadan, yapanın yanına kâr kalmasında sanki ısrar edilen linç girişimleri; yine sıradanlaşan, ne yazık ki kanıksanan akıl almaz kamu kaynağı savurganlıkları, üçkâğıtçılıklar; koca koca insanların birbirlerine sokak ağzından bile daha düşük sözlerle, hakaretlerle, yakası açılmamış küfürlerle saldırmaları…
Aslında sorun, tabii ki üç aylar falan değil; koltuğunu yitirdiğinde neyle karşılaşacağını pekâlâ bildiği için korkusundan üç buçuk atarak ona sımsıkı yapışan kimilerinin, sansür dâhil her türlü özgürlük kısıtlamasından medet ummaları.
Bakalım, nereye kadar?..
DİL YANLIŞLARIMIZ
Bir kanalın 3 Mart günkü ana haber bülteninde vtr’den işittiğimiz ses:
— Çin ‘menşeili’ SinoVac aşısı…
“Menşe”, eskimiş Arapçada ‘kaynak’ anlamına geliyor; “menşei” de ‘kaynağı’ demek. “Menşe” adından sıfat yapacaksak haberdekinin bir ‘i’ harfi eksiğiyle”menşeli” demeliyiz.
Tv’deki bilgi / kültür yarışmasında, bir sorunun ekrana yazılan yanıt seçeneklerinden biri:
“Yıldız Şale Köşkü”
Batı kökenli “şale” (Fr. chalet) zaten ‘köşk’ demek.
‘Köşk köşkü…’ denilemeyeceğine göre, söz konusu yapıya bizce “Yıldız Sarayı Şalesi” diyebiliriz.
Üstüne üstlük, her iki hecesi de düz olan “şale” sözcüğünün ilk hecesini hem sunucu hem de yarışmacı, uzatarak okuyorlar; kadın adı “Jale”yi sesletiyorlarmış gibi; “Şaale”…
ÜNLÜ DARALMASI
Bu da kulağımızı sürekli tırmalayan bir başka sesletim yanlışı…
Bir tv kanalının gedikli konuşmacısı olan milletvekilinin kullandığı yanlış Türkçe:
— Neriye?..
— Önlemiye…
Türkçede ‘e’ harfi bir ‘geniş ünlü’dür. Kimi ‘e’leri, daraltarak söyleriz; örneğin, “değil” yerine “diyil”; “gideceğiz” yerine, sözcüğün ilk ‘e’sini ‘i’ye dönüştürerek “gidiceez” ; “görecek” yerine de ‘ilk e’yi ‘ü’ye çevirerek “görücek”… deriz.
Bu, doğru Türkçedir.
Ne var ki “ünlülerin daralması” kuralı, pek çok sözcük gibi, “nereye” ve “önlemeye” sözcüklerini kapsamıyor.
Türkçe duyarlılığı olan insanları lütfen daraltmayın!..
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Okuldan ‘Öğrenci Andı’nı;
Devletin madalyalarından
Devletin kurucu babası
Atatürk’ü kaldıran hâkim
Yeni madalya senin hakkın!
1) Sahip: (Mecaz) Koruyan, arka çıkan, gözeten kimse.