“Maddeyi yüksek ısıda suyla eritip daha sonra soğutursanız madde bazen kristalleşmez çünkü moleküller nasıl kristalleşeceğini bilemez. Onları kristalleşmeye başlatacak bir şeye örneğin bir kristal tohumu parçasına, bir toz zerreciğine, hâttâ cam kabın çevresine bir şeyin sürtmesine ya da dokunmasına gerek duyarlar.” (1)
İmza: Son zamanlarda sık sık alıntı yaptığımız Robert Maynard Pirsig (1928 – 2017). Amerikalı düşünür, Kore Savaşı sırasında askere alındığı için yarıda kalan biyokimya öğrenimi sırasında yukarıdaki bilimsel gerçeğe ‘vâkıf olmuştur’ sanırız.
‘BAKTERİ’ İLE ETKİLEŞİM
Pirsig; Kore cephesinde yaşadıklarının etkisiyle olsa gerek, savaş dönüşü felsefe öğrenimini yeğlemiş. Onun bu iki bilim dalı harmanından öğrendiği “kristalleş(eme)me” olgusu hayli ilginç.
Olguyu biz Türkler kendimize uyarlarsak örneğin sütte, atalarımızın bulduğu ‘yüzde yüz yerli ve millî yoğurt’ olma gizilgücü var. Ama, süt kendi başına bunu başaramıyor. Mayaya gereksinim var. Kimi zaman maya bozuk olunca ‘süt kesiliyor’.
Elbette durumun bilimsel bir açıklaması var; sütte bakteriler çoğaldıkça ‘kazein’ proteini ile olumsuz etkileşime girermiş. Sonunda da ‘kazein’ topaklaşarak çökelti oluştururmuş.
‘MEHDİ’ GELMEYECEK
Fransızcadan dilimize giren “kristal”in Arapça kökenli karşılığı, ad olarak “billur; kimi cisimlerin aldıkları geometrik biçim” demek. Su buharı ‘billur’ durumunda donunca büyüleyici kar taneciklerini oluşturuyor; öteki deyişle ‘kristalleşiyor’.
“Billur”un sıfat olarak ‘arı, duru, temiz, akıcı’ gibi anlamları da var.
Tarih; Tanrı’nın bize verdiği aklı kullanmamıza öncülük edecek; beynimizdeki molekülleri ‘arı, duru, temiz, akıcı’ duruma getirip ‘billurlaştıracak’ bir Atatürk’ü her zaman karşımıza çıkarmıyor.
Kimilerinin bekledikleri [Kuranıkerim’de olmayan, İncil ve Tevrat’ta bulunan (2)] Mehdiliği, doğa üstleniyor.
Yine, (bütün insanlık için olduğu gibi bizim için de) düşünür Pirsig’den bir alıntı:
“Bir orman, yüzyıllarca kendi hâline bırakılırsa ağaçlar, tüm çalıları ortadan kaldırıyor.” (3)
Bekleyecek onca zamanımız varsa elbette…
DİL YANLIŞLARIMIZ
* Bir hukukçumuz, sürekli ekran konuğu olduğu tv kanalında, 15 Mayıs gecesi, iktidar partisinden iki yetkili arasındaki söz düellosundan söz ederken şöyle bir tümce kurdu:
— (Falanca kişi) Panik oldu.
Oysa canlılar, panik olmazlar. Paniğe kapılır ya da paniklerler.
‘Panik olması’, bir durumdur.
Yeri gelmişken…
Türkçeye Fransızcadan giren “panik” sözcüğünün öyküsü, Eski Yunan söylencelerine dayanıyor.
Doğa tanrısı Pan, kimi kaynaklara göre, düşmanlarını gördüğünde çok güçlü ve ürkütücü bir sesle bağırıp onların uzaklaşmalarını sağlarmış.
Pan, kimi kaynaklara göre ise çapkınmış. En çok da peri kızı Nymphe’lere düşkünmüş. Nymphe’ler, onun tacizine uğramamak için Pan’ı uzaktan görür görmez çil yavrusu gibi dağılırlarmış.
‘Ani dehşet duygusu, büyük korku, ürkü’ demek olan”panik” (Fr. panique) sözcüğünün, bu söylenceden geldiği öne sürülüyor.
* Muhalefet sözcülerinden biri, iktidarı eleştirirken şöyle bir eylem (fiil) kullandı:
“Cukkaya atmak”
Halk ağzında “cukka; hayvan ve insan memesi” demek.
Bu konudaki deyimin doğrusu da “cukkayı yutmak”.
* Çok deneyimli bir meslektaşımızın, tv’de hazırlayıp sunduğu tartışma izlencesini başlatırken kullandığı şu söz karşısında gülmekten kendimizi alamadık:
— Saat 24.30’a kadar beraber olacağız.
İzlenceyi otuz dakika daha uzatıp saat 25.00’e (!) değin bizimle olsaydınız bari!
Sözün doğrusu elbette şu:
— Saat 00.30’a kadar…
ZORUNLU İZİN
Geçirmekte olduğumuz göz rahatsızlığı nedeniyle YeniGün’deki yazılarımıza ara vermemiz şart oldu. Dileriz, bu zorunlu ayrılık kısa sürer de en kısa zamanda siz değerli okurlarımızla yeniden buluşuruz. Şimdilik hoşça kalın.
İLEV’E TEŞEKKÜR
Ankara Üniversitesi (AÜ) İletişim Fakültesi Mezunları Vakfı (İLEV), bizi “Meslekte 50. Onur Yılı” teşekkür plaketine değimli görmüş. 27 Mayıs 2022 Cuma günü AÜ’de yapılacak törene sağlık durumumuz elvermediği için ne yazık ki katılamayacağız. Başta, sayın Vakıf Başkanı Ali İnandım olmak üzere, tüm ilgililere sonsuz teşekkürler…
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
En yüksek perdeden
Son seçim salvoları;
Abdülhamit Hancı,
Biliyor ki yolcu!
1) Robert M. Pirsig; “Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı – Değerlerin Sorgulanması”; Ayrıntı Yayınları, çev. Süha Sertabiboğlu, 20. basım, sayfa 186
2) Yaşar Nuri Öztürk; “İslam Nasıl Yozlaştırıldı”, Yeni Boyut, sayfa 420 – 421
3) Robert M. Pirsig; “Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı – Değerlerin Sorgulanması”, sayfa 245