Kazı Kaybet Çalış Kazan

Sabahattin Kudret Aksal’ın “Kahvede Şenlik Var” oyunundan bir replik:

Bütün güzel yerlere, dik bir yokuş tırmanılarak (…) ulaşılır bayım!”

Yılbaşı öncesi Eminönü’nde sabahın köründe, devasa ‘S’ harfi çizen piyango bileti kuyruklarını görünce ilkin ‘umut dünyası’ dedik!

Hemen ardından ise kafamızdan şu düşünceler geçti:

Evet, milletimizin işsizlikten kırıldığı bir gerçek.

Ama, halk dalkavukluğu yaparak kendimizi kandırmayalım; emeksiz yemeği, çöpsüz üzümü, bal tutup parmağını yalamayı, avanta lavantayı… toplumumuzun geniş kesimlerinin pek sevdiğini de itiraf edelim.

GEÇERSİZ FETVA

“Oportünizm”, bir anlamıyla ‘çıkarlarının gerektirdiği noktada en sert, en katı ilkelerini bile gevşetebilmek’ demek.

Politika tarihi için de ‘oportünizmin tarihi’ dense yeridir.

Ama, bizim yerli / millî / dinibütün politikacılarımız için hâşâ oportünist diyemeyiz!

Öyleyse zatıâlilerinin, Diyanet’in yılbaşı öncesi verdiği ‘piyango haram’ fetvasını niçin kale almadıklarını sorabilirsiniz.

Yanıt basit:

Onlar, ‘haram olsun, yeter ki beytülmal (*) dolsun’ gibi bir ekonomik zorunluluktan ayrıca ‘halkımızı umutsuz komamak için’ söz konusu fetvayı ‘yok hükmünde’ saydılar!

‘KAZ’I KAZAN!

Zaten, yine devlet eliyle oynatılan “Kazı Kazan”ın, gizlenen asıl adı sanki “kaz’ı kazan” gibi!

Devlete gelir kaynağı yaratma şampiyonu ekonomi dâhilerimizin, “Kazı kaybet, çalış kazan!” diyerek insanlarımızı ‘zora koşacak’ hâlleri yok! Üstelik böyle bir yanlışa (!) düşen devletlilerimize “İstihdam yarat da çalışayım!” derler ki bu da bir bakıma, eldeki angut kuşunu salıverip daldaki hayal kuşu zümrüdüankaya yönelmek gibi olur!

REKLAMA BAKIN

İnsanoğlunun üretmeden, alnının teriyle kazanmadan mutlu olamayacağına inananlardanız.

Galiba, mutlu olabilen piyango milyoneri de yok.

Bu arada, üretimi neredeyse sıfırlanmaya doğru giderken alabildiğine üremeye özendirilen bir tüketim toplumunun, tükenmişlikte vardığı nokta ibret verici.

Şaka değil, elektronik aygıt satıcısı bir firmanın, hâlen “Harcadıkça kazan!” sloganıyla reklam kampanyası yapabildiği bir ülkeyiz. Tv izleyenlerin gün yirmi dört saat beynine çakılan bu iletiden, Molièrein “Harpagon”u (Cimri) olsa etkilenir:

“Harcadıkça kazan.”

Benzetmede hata olmaz; son on beş yılda bize kurdurulan ‘kazanma’ ham hayalleriyle nelerimizi ‘harcamadık’ ki!

En büyük kaybımız da Türkiye’nin olmazsa olmazı Atatürk ilke ve devrimlerinden her gün biraz daha uzaklaşmamız. O çağcıl değerlerin hepsini bize, ta geçen yüzyılda, ‘tarihin Türklere en büyük ikramiyesi’ olan Atatürk, altın tepsi içinde sundu.

Toplumca aklımızı başımıza devşirmezsek yitirdiklerimizi geri almak için tırmanacağımız yokuşların da tutulmuş olacağından korkarız.

HAT – HAD FARKI

2017’nin son günü, Halk TV ekranında bir başlık (KJ):

“Dünya 2018’e hazır – Güvenlik önlemleri hat safhada”

Arapça kökenli “hat; çizgi, yazı” demek. Başlıkta kastedilen ‘sınır, uç’ anlamlarındaki sözcük ise “had”.

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Orhan Veli’ye darbe: / Gemlik’e doğru / Denizi göremeyeceksin / Kaheka ile taşındı / Sakın şaşırma!

 

(*) Devlet hazinesi