Harf Devrimi 89 Yaşında

Dün (9 Ağustos), Harf Devrimi’nin 89. yıldönümüydü.

Meşrutiyet döneminde Müslüman Arnavut okullarında Latin harfleri öğretilmek istenmiş, şeyhülislama bunun dince sakıncalı olup olmadığı sorulmuştu. Yanıt elbette olumsuzdu (1):

“Mesaağ-i şer’i (2) yoktur!”

Daha önce 1860’larda Nâzım Hikmet’in büyük dedesi Mustafa Celalettin Paşa, Padişah Abdülaziz’e “Arap yazısı, Türkçeye uygun değil.” diyerek Latin harflerine geçilmesini önermişti (3).

Gerçekten de özellikle ünlü harflerinin azlığı nedeniyle Arap Abecesi, Türkçe sözcüklerin yazımı için yeterli olamıyordu. Aynı harflerle yazılıp farklı okunan pek çok sözcük vardı; don, dön, dün, ot, evet…

TÜRKÇE ÖRNEK DİL

1928’de, Başöğretmen Atatürk’ün öncülüğünde Latin Abecesi’ne geçilmesiyle Arap Abecesi’nde yalnızca üç olan ünlü harf sayısı sekize çıktı. Yazım (imla),  kimi kurallara bağlandı. Böylece dilimizin okuma, yazma, öğretilme güçlüğü giderildi. Türkçe, yazıldığı gibi okunan az sayıdaki örnek dilden biri oldu.

Şeyhülislama uyulsaydı Mustafa Kemal idam edilecek; işgalci düşmana karşı Kurtuluş Savaşı verilemeyecek; yüzü uygar Batı’ya dönük özgür bir ulusun yaratıldığı laiklik temelli Atatürk Devrimi gerçekleşemeyecekti:

“Mesaağ-i şer’i yoktur!”

İSLAMA HALEL YOK

Alman düşünür Kant (1724 – 1804), iki yüz küsur yıl önce söylemiş:

“Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanım yerine geçen bir papazım, perhizlerimi bildiren bir doktorum oldu mu zahmete girmeme hiç gerek kalmaz.”

Şeriatla yönetilen Osmanlı Devletinde de padişahın kulları için -papazın yerine hocayı koyun- durum böyleydi:

‘İnsanın yüreğindeki hukukun ta kendisi’ demek olan ‘vicdan’ dâhil, istencini (irade) din adamlarına bırakmış bir toplum.

Atatürk’ün Anadolu Aydınlanması diyebileceğimiz inkılaplar dizisiyle Müslümanlığa halel gelmediği gibi Türk ulusu, Kuranıkerim’in Türkçesini okuyarak dinini kendisi öğrenme olanağına kavuştu.

Günümüzde tarihi tersinden okumaya, okutmaya hele hele Osmanlı’yı geri getirmeye çalışanlar, akıl – bilim yolu Atatürkçülüğe karşı boşa kürek çekiyorlar.

‘SEYR-Ü ALEM’ DE NE?

Medya çalışanları olarak öz Türkçe yerine, kulaktan dolma bildiğimiz Osmanlıcayı yeğleyince hoş olmayan durumlara düşebiliyoruz.

Cem TV’de  bir izlencenin, ekrandaki sabit başlığı:

“Zafer Arapkirli ile Seyr-ü Alem”

Bu söz öbeğindeki Farsçadan aktarma ‘ü’ harfi, ‘ve’ anlamına gelir.

“Alem”in anlamları ise bayrak, minare tepeliği, simge

Dolayısıyla başlığın anlamı saçma:

“Zafer Arapkirli ile Seyir ve Bayrak”

Doğrusu:

Başlığı ‘ü’ yerine “i”harfiyle yazıp ‘dünya’ anlamında kullandığımız sözcüğün ‘a’sının üzerine mutlaka düzeltme imi (^) koymalıyız:

“… Seyriâlem”(dünya seyri).

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Mide fesadına uğrayan uğrayana / Atatürk düşmanlığıyla şişirildi göbekler / Kiminin sulandı beyni kendi çöl ikliminde / Şeriat aşkından serap görüyor mübarekler!

1) Ceyhun Atuf Kansu; Devrimcinin Takvimi, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları, Ekim 1997

2) Mesaağ-i şer’i: Müslümanlıkça izin.

3) Mustafa Celalettin Paşa; Eski ve Modern Türkler, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014