“Türkü türkü Türkiye’m”in Karadeniz’inden, yalçın kayaları döven hırçın dalgalar gibi iki dize:
“… Sevdalu günlerime / Geldi çattı ramazan…”
Sevdamız ortak; bu topraklarda ağız tadıyla yaşamak.
Dünyada, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan 50 ülke var, toplam Müslüman sayısı da ‘bir milyar 800 milyon’.
Yani neredeyse her dört kişiden biri; ‘on bir ayın sultanı’ ramazanı, şaşmaz bir düzence (disiplin) içinde karşılayıp bayram coşkusuyla uğurluyor.
Eskiler, “Tanrı kimseyi açlıkla terbiye etmesin.” derlerdi. En özgecil insanlık hâlinin, açlığı anlamanın adıdır, oruç.
Karşısında bizim gibi “Azıcık aşım, kaygısız başım.” diye atasözü bulunan, ‘tencerede pişirip kapağında yemeye razı’ bir toplum olması, her ülke yöneticisinin ağzının suyunu akıtmaya yeter.
Gelgelelim…
.
GÖNENÇTEN, KURU EKMEĞE…
.
Atatürk’ün tam bağımsız, laik Cumhuriyet düzeninde Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan 50 ülke arasında daha düne değin kutup yıldızıydı; çağdaş bilime, sanata önem verilen ulusal eğitimiyle; dengeli sayılabilecek karma ekonomisiyle; tarımsal- sınai üretimiyle; gelir – gideri uçurum boyutlarında fark içermeyen bütçesi, yıkıma yol açmayan ödenebilir iç – dış borç yüküyle…
Şimdi, Afrika’nın Zimbabve’si ve bilinçsiz kitlelerin en acımasız biçimde soyulduğu Latin Amerika’daki yoksulun yoksulu Arjantin’le birlikte sefilleri oynuyoruz.
TÜİK’in açıkladığı yıllık enflasyon oranı, son yirmi yılın en yükseği: Yüzde 61,14.
Bağımsız ekonomistlere (ENAG) göre ise onun iki katından fazla: Yüzde 142,63.
Çarşıda, pazarda gördüğümüz gerçekler ENAG’ınkiyle örtüşüyor; çeyrek lahana satışı, yarım litrelik plastik şişede ayçiçeği yağı, demeti 15 liraya dereotu, kilosu 35 liraya domates…
Fırında sekiz liraya satılan ramazan pidesini, İBB Başkanı İmamoğlu’nun Halk Ekmek’te üç liradan sattırmasının Valilik kararıyla yasaklanmasını bekliyorduk, şu âna dek olmadı! İBB’nin Sultanahmet Meydanı’nda geleneksel ramazan eğlencesi düzenlemesini yasaklamakla yetindiler.
.
EVE LAZIMSA CAMİYE HARAM
.
Son yıllarda, anlamakta en çok zorlandığımız gelişmelerden biri de şu: “Kendisi himmete muhtaç dede, nerde kaldı gayrıya himmet ede!” durumundaki devletimiz, başta ‘dindaş’ ülkeler olmak üzere dışarıya yardım yağdırıyor. Türkiye gazetesinden Ebru Karatosun’un (1) haberine göre, 2020 yılında 157 ülkeye toplam ‘sekiz milyar dolar’ bağışlamışız. 2021’de yaptığımız yardımların toplamını bilmiyoruz. Bildiğimiz, son olarak İçişleri Bakanımızın, ramazandan bir gün önce 1 Nisan şakası yapar gibi açıkladığı; Libya’daki sıfır – iki yaş bebelerine mama ve süt desteği verecekmişiz. Hem de ‘süresiz’ olarak! Yardım gerekçesi: Libya, tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşıyormuş.
Peki ya bizim yaşadığımız ne?..
‘Ümmet liderliğine’ oynandığı için böyle yapılıyorsa kendi bebeğini doyuramayan halkının vergileriyle dindaşının bebeğini doyurmak hangi vicdana sığar?
Vicdan deyince…
Yine, İmamoğlu’nun üstelik doğrudan üreticiden alarak 100 bin bebeğe süt dağıttığı Halk Süt uygulamasını engellemek için hangi oyunların oynandığı unutulur mu!
Din adına yapılıyormuş görüntüsü altında izlediklerimiz, Aldous Leonard Huxley’in (1894 – 1963) bir özdeyişini anımsatıyor. Birçok bilim insanı ve sanatçı yetiştirmiş olan İngiliz Huxley ailesinin üyesi yazar, şunu söylemiş:
“Bir insan ancak gerçekten dine dayalı bir ülkeye gidene kadar dindardır.”
.
DİL YANLIŞLARIMIZ
.
Tv haber bülteni sunucularımıza göre, temel gıda maddeleri arasında zam şampiyonu:
“Ayçiçek yağı” (!)
Oysa, “ayçiçek” diye bir bitki yok ki yağı olsun.
Doğrusu: (2)
“Ayçiçeği yağı”
.
TEREYAĞININ KÖKENİ
.
Kökenbilim (etimoloji) meraklısı okur, yukarıdaki örneğe bakarak “tereyağı” sözcüğünün yazım ve sesletiminin yanlış olduğunu düşünebilir. Sütten elde edilen bu yağa, “tere” adlı bitkiden elde ediliyormuş gibi “tereyağı” denilmesini yadırgayabilir. Ama, buradaki “tere” sözcüğünün aslı, Farsça “kere; sütten çıkarılan taze yağ” anlamında. (3) Sözcüğün ‘k’ sesi, dilimizde ‘t’ye dönüşmüş.
16. yüzyıl hekimlerinden Ali Çelebi bin Şerif, “Yadigâr-ı İbn Şerif” adlı kitabında,”Ve süğlün eti ve kereyağı ve sayağı bunlardan yimek gerek.” diyor. Ayrıca “Böbrek ağrısı içün su ile ve kereyağıyle kaynadalar vereler.” öğüdünde bulunuyor.
Kıpçakçada “kere yağ” (kaymak) ve “kereyav” (tereyağı); Ermenicede de “karag” (tereyağı) sözcüklerinin yer aldığı türlü kaynaklarda görülüyor.
Elbette siz, ‘Eskidenmiş o! Günümüzde tereyağına ulaşabilen var mı ki kökeniyle ilgilensin!’ de diyebilirsiniz…
.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
.
Tank paleti sürçtü, ABD dedi
Partiden de vetoyu yedi ancak;
Hemen Atlantik’ten Karadeniz’e,
Dümeni kırıverdi ‘âşık’ oligark !..
.
2) Türk Dil Kurumu (TDK) Güncel Türkçe Sözlük
3) İlhan Ayverdi; Kubbealtı Lugatı- Misalli Büyük Türkçe Sözlük