FİLİ YUTTU BİR YILAN…

Bugün (26 Şubat 2020), Batı emperyalizminin yoksul Afrika’yı paylaşmasının 135’inci yıldönümü.

26 Şubat 1885’te -ne gariptir ki bir tek Afrika ülkesinin bile çağrılmadığı- Berlin Batı Afrika Konferansı’nda aldığı kararlarla boa yılanı, kara kıtayı yutmaya başladı.

Bu ülkeleri rahatça sömürebilmek için ellerine cetveli alıp çizdikleri -hemen hepsi bugün de geçerli olan- geometrik sınırlarla halkları bölüp parçaladılar. Kendi kültürlerini dayattıkları halkların, ‘kendi istedikleri gibi düşünmelerini’ sağladılar. Zamanla da birbirlerine düşman olmalarına yol açtılar.

ANA DİLİNİN / KÜLTÜRÜN ÖNEMİ

Afrika ülkesi Gambiya’nın ortasından Gambiya Nehri geçiyordu. Bunu doğal sınır sayıp ülkeyi ikiye böldüler. Nehrin bir yakasındaki Gambiya’yı İngilizler aldı, öte yaka için de Fransızlar, “Burası artık bizim. Adı da Senegal.” dedi.

Gambiyalıların resmî dili İngilizce, Senegallilerinki Fransızca oldu. Tarihi, kültürü ortak bir halk, iki halk yapılmıştı. Zamanla birbirlerini anlamamaya başladılar. Ayakları suya ermeye başlar gibi olduğunda, takvimler 12 Aralık 1981’i gösteriyordu. ‘Aynı millet, iki devlet’, 1 Şubat 1982’de Senegambiya Konfederasyonu‘nu kurdu. Ekonomi ve savunma alanlarında ortak hareket edecekler, para birimleri de aynı olacaktı. Sınırlı birlikteliği yedi yıl denediler, olmadı. Çünkü artık ayrı kültürlerin insanlarıydılar.

Emperyalistlerin koca ülkelerle doymayıp küçücük köyleri bile yuttuklarına çarpıcı tarihsel bir örnek:

Liberya’da bir köyü böldüler. Köyün bir bölümü Alman, diğer bölümü İngiliz yönetim bölgesinde yer aldı. Aşağı köylüler, yukarı köylülerle kanlı bıçaklı düşman olup birbirlerini kestiler.

Aynı cetveli, Ortadoğu’da da kullandıklarının daha yakın tanığıyız. Mekke Şerifi’ni, cümle Arapların kralı yapma sözü vererek Osmanlı’ya karşı kışkırttılar. Bölgede kan gövdeyi götürdü.

Petrol yatakları üzerindeki Arap aşiretlerinden yapay devletler üretildi.

Petrolünü millîleştirmeye çalışanların canlarına okundu…

‘IRKLARIN YAZGISI’ !?

Beyaz adamın farklı renkteki insana düşmanlığı neredeyse tarih boyunca sürdü, sürüyor.

Amerikan kovboyunun Kızılderili kıyımı, korkunçtu.

Öte yandan, Aborijinlerin Avustralya kıtasındaki varlığı, en az 40 bin yıl (yazıyla kırk bin yıl) öncesine dayanıyor. Wikipedia’da yer alan bilgiye göre Aborijinler; “sanatsal / müziksel ve tinsel (spiritüel) bakımlardan, insanlık tarihinin en uzun süre yaşatılan geleneklerine sahip” halkları arasında.

Avrupalıların Avustralya’yı -bilinen- ilk keşfini, 1606 yılında Hollandalı denizci Willem Janszoon yaptı. 1770’te de İngiliz James Cook…Yüz üç yıl sonra 1873’te, Cook’un gemisi Endeavour’un karaya oturduğu yerin yakınlarında altın madeni bulundu. Orada bir gecede Cook’un adı verilen bir kent kuruldu. Topraklarını terk etmemekte direnen yerliler öldürüldü. İşgalcilerin, bir yıl sonra burada çıkarmaya başladıkları Cooktown Herald gazetesinin bir başyazısında şöyle deniliyordu (*) :

“Vahşilerle uygarlık karşı karşıya geldiğinde vahşilerin işi biter; ırkların yazgısı budur. Buna ne kadar üzülürsek üzülelim, uygarlığın ilerleyişi Aborijinlerle çatışma yüzünden durdurulamaz.”

Oysa, sözlükler “uygarlığı” şöyle tanımlıyor:

“Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü, medeniyet.”

21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde, artık maymunun gözünü açmasını diliyoruz.

Yoksa ‘sömürdükçe semiren’ açıkgöz boa yılanı; kültürmüş, fikirmiş, sanatmış, maneviyatmış hâttâ kutsal olan ‘yaşam hakkı’ymış… hiçbirini umursamadan Mavi Gezegen‘i bütünüyle mideye indirme kararlılığında görünüyor.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Özel bir tv kanalının 17 Şubat 2020 günkü ana haber bülteninde yer alan başlık (KJ):

“Bekçilere mahkemeden bir ‘red’ daha”

‘Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme’ anlamlarındaki sözcük, son harfi ‘t’ olarak Türkçeleşmiştir:

“Ret”

Devletin spor kanalında da aynı kuralın çiğnenip örneğin, “stat” yerine “stad” yazıldığını görüyoruz.

Bu köşede yeri geldikçe anımsattığımız gibi, Türkçede “sesçil yazım” geçerli olduğu için de dilimize girmiş yabancı sözcüklerin yumuşak ünsüz son seslerini sert ünsüze çevirip yazarız:

Arap’ın kitab‘ını “kitap“, Acem’in ceng‘ini “cenk” yaptığımız gibi, Fransız’ın “metod“una “metot” diyoruz.

Ama, kuralın bir de devamı var: Yabancı sözcüklerin, Türkçeleştirirken sert ünsüze çevirdiğimiz son sesleri, ünlü harfle başlayan ek aldığında aslına döner. İşte, o yüzden de “reddi, stada, kitabın, cenge, metoda…” diye yazıp söylüyoruz.

Elbette bu konuda kural dışı örnekler de bulunuyor.

Aşağıdaki ilk örnekler yanlış, ikinciler doğru:

sepedi – sepeti; kasede – kasete; imbadı – imbatı

‘KAÇINILMAZ’ ZAFER (!)

Dilimize giren yabancı sözcükleri yanlış kullanmamızdan söz ederken…

Bir giyim firmasının reklamlarından, medyamızda tam anlamıyla ‘pabuç’ iriliğinde yer verilen başlık:

“Yaratıcı ‘kapşonlu’ tasarımlar”

Reklamda sözü edilen başlık, (Fr. “capuchon”) ana vatanı Fransa’da okunduğu biçimiyle yani ikinci hecesi ‘ü’ harfiyle yazılıp söylenir:

“Kapüşon”

Bu arada, ünlü fikir gazetemizin 21 Şubat 2020 tarihli sayısında, köktendinci terör örgütü IŞİD’e militan olup adını değiştiren İngiliz kadınla ilgili haberinde şu yazım (imla) dikkatimizi çekti:

“Safiyya Shaikh”

Yine daha önce anımsattığımız gibi, Latince dışındaki abeceleri (alfabe) kullanan uluslara ait özel adları, Türkçe okunuşuyla yazmalıyız. Burada da bir İngiliz teröristin kendisi için seçtiği Arapça özel adın doğru yazımı:

“Safiye Şeyh”

Medyada karşımıza çıkan kimi Türkçe yanlışları karşısında ise gülmekle üzülmek arasında ruhsal gelgitler yaşıyoruz.

Bir muhalefet partimizin üst düzey yetkililerinden biri, 21Şubat 2020 gecesi, katıldığı çok ünlü ve de aynı ölçüde değerli bir televizyon gazetecimizin izlencesinde, şu tümceyi kurdu:

— Halk birleşirse zafer kaçınılmazdır.

“Kaçınılmaz” sözcüğü, ‘istek ve irade dışında olan’ anlamında bir sıfattır.

Utku (zafer), iyi bir şey değil mi sayın siyasetçi? Ondan kim, niçin kaçınma isteği, iradesi göstersin ki!.. Böyle konuşursanız seçmenleriniz bilinç altınızda iktidara gelmek gibi bir niyetinizin olmadığını sanabilirler. Maazallah!..

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

“Sevmem seni de sevenlerini de” deyip

Spora kin, nefret söylemi karıştırırsan

Sanma ki Tanrı’nın eli senden yanadır

O’nun yardımı, barışçıl elini uzatanadır.

 

(*) Guy Deutscher; “Dilin Aynasından”,  Metis Bilim, 2013, sayfa 166 – 167