Anadolu, söylence dolu.
Örneğin, ıslah edilmeden önceki ilkel biçimiyle en eski tarım ürünlerinden olan buğdayın Anadolu’da bolluk, bereket simgesi sayıldığını, söylencelerden ögreniyoruz.
Frigya‘nın başkenti Gordion, İÖ yedinci ve sekizinci yüzyıllarda, bugünkü Ankara Polatlı yakınlarında (Yassıhöyük’te) kuruluydu.
Köylü kökenli Frig Kralı Gordios’un, tanrıça İda’dan bir oğlu oldu. Bebeğe Midas adını koydular. Frigler, bebeği gelecekleri için gönenç (refah) işareti olarak gördüler. Çünkü, bir koloni dolusu karınca, Midas’ın beşiğine buğday taşımıştı.
17 Nisan 2022 günü Sözcü gazetesinin internet sürümünde Erdoğan Süzer imzalı bir haber bize, ‘Midas’ın doğumunu’ anımsattı.
VARLIK FONU ‘DÖRTNALA’!
Nüfusumuz artıyor ama Türkiye’nin buğday ekim alanları da buğday üretimi de sürekli azalıyor. Devlet adına hareket edenler, tarlası – traktörü hacizli kendi çiftçimizden esirgedikleri desteği, yabancı çiftçiye ve kimi zaman gümrük vergisini sıfıra düşürdükleri dışalımcıya ‘bol keseden’ yapıyorlar. Canlı hayvan üreticilerimiz de aynı nedenlerle artık ‘üretemeyici’ durumunda.
Süzer‘in haberine göre, bu alanlarda yine anlaşılması güç bir adım atılmış; at yarışlarından elde edilen gelirin, tarım ve hayvancılığın desteklenmesi yerine, Türkiye Varlık Fonu’na (TVF) aktarılmasını öngören bir yasa teklifi hazırlanıp TBMM’ye sunulmuş.
Üç gün sonra 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Yüce Meclis’in 102. kuruluş yıl dönümünü kutlayacağız.
Söz konusu yasa teklifi, hiç değilse böyle özel bir günün arifesinde Meclis’ten geçmemiştir, diye ham hayal peşinde koşanlara!..
AKP – MHP oylarıyla virgülüne dokunulmadan geçmiş!
KRAL OLAN KÖYLÜ
Frigler, üç bin yıl önce bu topraklarda yeni bir kral arayışına girmişlerdi.
Görüşüne başvurulan kâhinler buyurdular:
“Gordion’a öküz arabasıyla ilk giren kişiyi kral yapın.”
Halk, başkentin ana giriş kapısında günlerce bekledi. Sonunda kapıdan, öküz arabasıyla giren yoksul köylü Gordios oldu. Neye uğradığını anlamadan sevinç çığlıklarıyla karşılanarak tahta oturtuldu.
Aslında, şaşılacak bir durum yoktu; öküz arabasıyla gelecek kişi, bir filozof olacak değildi ya… Karasaban nasırlısı iri, kara, emekçi elleriyle o bir çiftçiydi.
Yeni kral Gordios gibi, onun Frig tanrısı Sabazios‘a bağışladığı ‘öküz arabası bile kutsal’dı artık. Araba, kızılcık dallarından bir kördüğümle tapınağa bağlandı.
Zamane kâhinleri -varlık nedenleri gereği- yine boş durmadılar; kördüğümü çözecek kişinin Asya‘nın hâkimi olacağını muştuladılar.
Gel zaman git zaman, Makedonya Kralı Büyük İskender kördüğümü çözmeyi denedi. Başaramayınca öfkeye kapılıp kılıcıyla kesti. Ardından, Pers (İran) İmparatorluğunu fethederek Asya’nın önemli bir bölümünün egemeni oldu.
Ama, ateşli bir hastalığa yakalanıp 33 yaşında öldü. ‘Her şeyi bilen’ kâhinlere göre İskender, sabırsızlığı yüzünden tanrılarca cezalandırılmıştı!
GİDİŞİ ŞÖLENLE KUTLANDI
ABD’deki Penn Müzesi arkeologları, Yassıhöyük’te 1957 yılında yaptıkları kazılarda, Gordios’un mezarını buldular. Kral, sedir ağacından bir tabutun içinde yatıyordu. Öküz arabasıyla geldiği Frig başkentinde tahta geçirilen Gordios’un cenaze töreninde halkın görkemli bir şölenle yiyip içtiği de kalıntılardan anlaşılıyordu.
Frigler, krallarının ölümüne çok mu sevinmişlerdi ne!..
Onun yerine, İda’dan doğan oğlu Midas [Asur kaynaklarındaki adıyla Muşkili Mita, (İÖ 738 – İÖ 696] yeni kral oldu.
Batı’daki asiller için “Ağzında gümüş kaşıkla doğmuş.” denir.
Altınla, gümüşle pek işi olmayan bizim Anadolu insanı ise ister çocuk, ister yetişkin olsun birine, hak etmediği değerin verilmesini şu deyimle anlatır:
“B.kunda boncuk bulmak.”
Karınca- buğday ilişkisi nedeniyle Frigleri gönence kavuşturacağı daha bebekliğinde öngörülen Midas, söylenceye göre, umutları boşa çıkarmadı:
Genç kralın, tuttuğu her şey altına dönüşüyordu!..
GÖZALICI SARAY GİYSİLERİ
Söylence böyle. Peki ya gerçek?..
Tarihin üç bin yıllık gizemli örtüsünü biraz aralayalım…
Yukarıda sözünü ettiğimiz Penn Müzesi yetkilileri, 2016 yılı Şubat’ında, ABD’nin Philadelphia eyaletinde Türk Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ortaklaşa bir sergi açtılar. “Kral Midas’ın Altın Çağı“ adı verilen serginin küratörü C. Brian Rose;
“Midas, dokunduğu her şeyi altına çeviriyordu’ söylentisini de araştırdıklarını belirtip şöyle diyordu:
“Antik kentten gelen tekstil ürünlerinin bir bölümünü analiz ettik. Anlaşılan o ki giysiler demir oksitle kaplanıyor, bu da kumaşa altınımsı bir renk veriyormuş. Yani, hikâye (Midas’ın dokunduğunu altına çevirmesi), seçkin kesimin giydiği kıyafetlerin gözalıcılığıdan çıkmış olabilir.”
KÖY ENSTİTÜLERİ 82 YAŞINDA
17 Nisan, Köy Enstitüleri’nin 82. kuruluş yıldönümüydü.
Büyük Önder Atatürk’ün, “Köylü, milletin efendisidir.” özdeyişinin yaşama geçirilmesinde, O‘nun ölümünden sonra çok değerli bir aşama daha yapılmıştı.
“Kalkınma köyden başlayacak.” ilkesiyle kurulan Köy Enstitüleri, ‘öğretmen egemen’ bir toplum yaratılmasında başrolü oynadı.
Sonra, “Bunlar komünist işi!” diyen ABD’nin ve yerli toprak ağalarının bastırmasıyla Köy Enstitüleri kapatıldı.
Böylece ‘öğretmen egemen’ toplumdan,‘ imam egemen’ topluma ‘ters evrim’ yaşadık, yaşıyoruz…
Gelişmelerin (!) bizi getirdiği noktada, kararı tabii ki Türk halkı verecek:
Uçak yapıp ihraç eden Türkiye mi?
Buğdayı da bırakın, saman ithal eden Türkiye mi?..
Dünya tarihinde, dokunduğunu altına çeviren bir tek lider vardı; Mustafa Kemal Atatürk.
Ondan bize kalan altınları cebine atıp yerine teneke koyanlar, sizce hoşgörümüzü hak ediyorlar mı?
Haftaya; aynı konu çerçevesinde “Midas’ın kulakları”nı; emperyalist Batı‘nın yakın tarihte bir Arap emirini, “Seni ümmetin lideri yapacağız.” diye nasıl aldattıklarını ve daha fazlasını anımsatmaya çalışacağız.
Belki önemseyenler olur.
DİL YANLIŞLARIMIZ
‘Akıl tutulması’ deyimi çok aşındı. Ama, ülkemizde her gün olup bitenleri anlatmak için başka sözler yetersiz kalıyor. İşte, ‘akıl tutulması’ örneklerinden bizim bildiğimiz sonuncusu: “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği”ne kapatma davası açılmış. İstanbul Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü şikâyetçi olmuş, savcılık da davayı açmaya karar vermiş. İddia: “Kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmek”… Dava dilekçesinde daha da sert bir anlatımla derneğin, “kadın haklarını savunmak kisvesi altında aile mevhumunu yok sayarak aile yapısını parçaladığı” öne sürülüyor.
Korkunç!
Elbette korkunç olan, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği üyelerinin, Türkiye’nin dört bucağında artarak süren kadın kıyımına karşı anayasal haklarını kullanıp gösteri yapmaları değil…
Hak, hukuk arayana yönelik baskılar.
Üstelik, söz konusu dava dilekçesini kaleme alan kimse, ‘kavram’ anlamındaki sözcüğün ‘f’ harfiyle “mefhum” diye yazıldığından da habersiz bir Türkçe fukarası.
Yazık!
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Ne bilir ki malum CeHaPe zihniyeti!
Olsaydı bizleri anlamaya niyeti
Anlardı, denizi olmayan Zambia’ya
‘Devlet malı deniz…’ yoluyla ticareti.