Gazeteci Doğan Katırcıoğlu, dokuz yıl önce 6 Haziran günü aramızdan ayrılmıştı.
Nesli tükenmiş meslektaşlarımızdan, ağabeyimiz kadar sevdiğimiz bir insandı.
Mesleğe polis – adliye muhabiri olarak başlayıp aynı dalda elli yılı aşkın sürdürdüğü üstün başarıları, çok sayıda ödülle taçlandırılmıştı. Bu arada yaşadıklarını, her birinin yazınsal (edebî) değeri olan dokuz kitabına (*) aktarmıştı, Doğan Ağabey. (Kitaplarından yedisinin editörlüğünü yapma onuruna eriştiğimiz için ayrıca mutluyuz.)
Doğma büyüme (doğ. 24 Mayıs 1935) İstanbulluydu. Ömrüne, bu dünya kentinin eski kültürünü, kendine özgü dilini, yaşam biçimini, ekmeğin karneyle verildiği II. Dünya Savaşı yıllarında yaşanan acıları, eğlence dünyasını, rakı içme adabını… sığdırmış; son yıllarındaki sosyokültürel yozlaşmaya da insan sevgisiyle çarpan yüreği sanki her an kanayarak tanıklık etmişti.
.
SEVGİ SE(Bİ)Lİ
.
Doğan Ağabey’le Cağaloğlu’nda, yalnızca birkaç yüz metrelik kaldırımı birlikte yürümemiz bile saatler alabiliyordu. O, kitapçıdan manava, halıcıdan kestaneciye herkesle canciğer dosttu. Aralarında geçen konuşmalardan, hepsinin cemaziyelevvelini bildiğini anlıyorduk:
“Altımız mermer, üstümüz mermer. Bize Sultanahmetli derler.”
Hiç tanımadığı kişiler bile onun güzel yüreğindeki engin sevgiden nasipleniyordu.
Bir yerlerden Doğan Katırcıoğlu’nun kartvizitini edinip Anadolu’nun en uzak mezrasından İstanbul’a gelen şifasız hasta, kendini o dalda en bilgili, en ulaşılmaz tıp profesörünün karşısında bulabiliyordu. Doğan Ağabey sayesinde…
Ve binlerce yazısına, röportajına, kitaplarının her birine yansıttığı üzere, yılmaz bir Atatürkçü, haktan hukuktan şaşmayan bir laik Cumhuriyet aydınıydı, Doğan Ağabey.
.
“SEN ÇOK ESKİMİŞSİN”
.
Doğan Katırcıoğlu bu dünyaya veda ettiğinde, artık ‘orta yaş’ sayılan 76’sındaydı.
Daha önce, birkaç yıllık yazıhanesinin bulunduğu iş hanının merdivenlerinden düşüp ölümle yüz yüze gelmişti. Kaza sonrası Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde geçmiş olsun ziyaretine gittiğimizde siyaha kesmiş yüzü gözüyle kendisini tanımakta güçlük çekmiştik. O kaza, bedeninde kalıcı kemik rahatsızlıkları bıraktı. ‘Hiç başını eğmeden’ yaşamasını kıskanan ‘kenafir (kinaver) gözlü’ kimi meslektaşlarımızın nazarı değmiş gibi!
Ayrıca şeker hastasıydı, Doğan Ağabey. Bu yüzden yaz kış patik çorap giyerdi. Torunu Batuhan’ın bir gün, şeker hastalığından derisi kırışıp yer yer soyulmuş ayak bileklerine bakarak şöyle dediğini kahkahalarla anlatırdı:
— Büyükbaba, sen amma çok eskimişsin!
Belki de en önemlisi, evlat acısı yaşamasıydı. Büyük oğlu Odhan’ı (Batuhan’ın babası) henüz kırklı yaşlarında amansız hastalığa kurban vermişti.
Ondan sonra da iflah olmadı.
2011 yılının ilk haftasında Karacaahmet’teki aile kabristanına defnedildi:
Altı mermer, üstü mermer. Ona Sultanahmetli derler!
Doğan Katırcıoğlu’nu, henüz toprağa verdiğimiz gün başlayıp dokuz yıldır artan bir özlemle anıyor, arıyoruz.
Kutsal ışıklar içinde uyusun.
.
DİL YANLIŞLARIMIZ
.
Bir bakanlığımızın, korona virüsü salgını nedeniyle yayımladığı genelgede, defalarca şu söz geçiyor:
“Ticarî taksi”
“Taksi” sözcüğü, Türk Dil Kurumu’nun (TDK) Güncel Türkçe Sözlük’ünde şöyle açıklanıyor:
“Belirli bir ücret karşılığı yolcu taşıyan, taksimetresi olan otomobil.”
Yani, “ticarî taksi” demeye gerek yok; “taksi” demek yeterli.
Öte yandan ünlü bir televizyon gazetecimiz, 7 Mayıs 2020 günkü izlencesinde şöyle dedi:
— Doların, güncel fiyatını ‘egale ettiğini’ yani ‘spordaki deyimle yenilediğini’ görüyoruz.
Bu tümcede, iki dil yanlışı var:
1- Fransızca kökenli “egale etmek” eylemi, “eşitlemek” anlamına gelir; “yenilemek” değil. Doğru örnek: UEFA Şampiyonlar Ligi G Grubu beşinci maçında Portekiz temsilcisi Porto’yu konuk eden Beşiktaş, rakibiyle 1-1 berabere kaldı ve grupta 11 puan toplayarak Fenerbahçe’nin 11 puanlı rekorunu da egale etti. (22 Kasım 2019)
2- Egale etmek, bir deyim değildir. Çünkü “Deyim; genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, kendine özgü bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbeği, tabir.” anlamlarına gelir; küplere binmek (kızmak), ayran gönüllü (bir şeyden çabuk bıkan kimse), gözükara (korkusuz) vb.
Değerli gazeteci, “deyim” yerine; “deyiş”,” ifade” ya da “anlatım” sözcüklerinden birini kullanmalıydı.
.
OLUMLU ÖRNEK
.
Hep olumsuz örnekleri dile getiriyoruz, bir de dilimizin doğru kullanımına örnek verelim…
1 Haziran 2020 günkü Cumhuriyet’in internet sürümünde (versiyon) okuduğumuz bir haber:
“Yılanın ısırdığı müdür yardımcısı, kurtarılamadı
Trabzon’un Dernekpazarı ilçesinde, çay bahçesinde temizlik yaptığı sırada yılanın ısırdığı Karadeniz Özel Eğitim Mesleki Eğitim Merkezi Müdür Yardımcısı Recep Ali Düzenli (43) yaşamını yitirdi.”
Medyamızda genellikle “yılan sokması” diye yanlış yazılıp söylenen sözün, uzun zamandır ilk kez doğru kullanımına tanıklık ediyoruz; “yılan ısırması”.
Zehirli yılanların azı dişlerinin arasında zehir kesecikleri vardır. Avını ısırıp bu keseciklerdeki zehri akıtarak öldürebilir.
Yılan, soktuğu varsayılan çatallı dil biçimindeki organıyla ise koku alır.
‘Doğru Türkçe’ için Cumhuriyet gazetesini hazırlayan meslektaşlarımızı kutluyoruz.
Bu arada, talihsiz müdür yardımcısına Tanrı’dan rahmet diliyoruz.
.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
.
Yaşı tutmuyor
‘Bulaşmaya’
Covid 19’un
Cavit 65’e!..
.
(*) Doğan Katırcıoğlu’nun yayımlanmış kitapları: ”Olur Böyle Vak’alar”, ”Yer Altında Sesler Var”, ”Olmaz Böyle Vakalar”, ”Her Mevsim Kadın”, ”Aşka Veda”, ”Kerizname”, ”Ayıp Sokağında Aşk”, ”Hayvanname”, ”Okulname”.
.