‘DİSTOPİK’ ZAMANLAR

DİSTOPİK’ ZAMANLAR

Charlie Chaplin’in 1936 yapımı “Modern Zamanlar” filmini pek çoğumuz izlemişizdir. 1929 yılındaki küresel ekonomik bunalımı yansıtan filmde Şarlo (Chaplin), ’emek sömürgeni’ kapitalizmin baş döndürücü çalış(tır)ma hızına ayak uyduramayan bir fabrika işçisidir. Araya kimi yanlış anlaşılmalar girer ve Şarlo, akıl sağlığının yerinde olmadığı düşünülerek hastaneye kapatılır. Taburcu edildiğinde, bu kez elinde amaçsızca salladığı kızıl bir bayrakla görülür ve ‘komünist’ diye yaftalanıp hapse atılır.
Şarlo’nun ‘güzel, kimsesiz bir kız’ ile yollarının kesişip mutluluğu bulması için ‘filmin sonu’nu beklememiz gerekecektir.
Eski gülmece dergilerinde karikatür sanatçılarımız, “demokrasi”yi güzel, alımlı bir genç kız olarak çizerlerdi.
Türkiye’de demokrasi, hiçbir zaman o kız kadar güzel olmadı.
Ama o kız, hiç bu denli de ‘kimsesiz’ bırakılmamış, ondan böylesine uzaklaşılmamış, dolayısıyla ona ‘kavuşma’ düşlemlerinin hiç böylesine suya düştüğü kaygısı derinleşmemişti.

‘ÜTOPYA’NIN TERSİ

Başarılı gazeteci Timur Soykan, geçenlerde Halk TV’deki Ayşenur Arslan’ın izlencesinde çok doğru bir saptama yaptı:
— Sanki ‘distopik’ bir ülkede yaşıyoruz.
Yunanca kökenli “ütopya; gerçekleştirilmesi olanaksız güzellikte tasarı ya da düşünceler” demek.
“Distopya” ise onun tersi; ‘kötücül tasarı ve düşünceler’…
Sözcüğü ilk kez İngiliz düşünür John Stuart Mill (1806 – 1873) ‘kötü bir yer’ anlamında kullanmış. Yunanca bir ön ek olan “-dys/-dis”; başına getirildiği sözcüklere ‘kötü, hastalıklı’ ya da ‘olağan dışı / anormal’ anlamları yüklüyor.
Distopya; dünya yazınında ‘dehşetengiz bir geleceğe’ dikkat çeker. Örneğin, George Orwell’ın “1984” romanı (1), Okyanusya adlı düşsel bir ülkede geçer.
Okyanusya size tanıdık gelecek:
Özgürlüklerin olmadığı…
Yaşam düzeyinin dibe vurduğu…
Buna karşın insanlara sürekli olarak eskisinden çok daha iyi durumda bulunduklarının söylendiği ve ne gariptir ki halkın çoğunluğuna kabul ettirildiği bir ülke.
İngiliz yönetmen Michael Radford’un sinemaya uyarladığı yapıtta; dilbilimci Syme karakterinin, gizli muhalif Winston’a (filmde Richard Burton) söyledikleri çok ilginçtir:
“Sözcükleri yok etmenin güzelliğini kavrayamıyorsun. Sonunda düşünce suçunu olanaksızlaştıracağız; çünkü en sonunda, onu anlatacak sözcükler kalmayacak.”
Aydınların ‘anlatım özgürlüğü’ istemini kökünden yok edecek bu ‘dilsel önlem’e Orwell’ın romanında verdiği ad: “Yenisöylem”.

BİZDE ‘YENİEYLEM’

Türkiye’de “Yenisöylem”, düşünce zararlısı (!) sözcüklerin tamamen yasaklanması aşaması henüz gelip dayanmadı ama nur topu gibi bir ‘Yenieylemimiz’ oldu:
Örtülü af.
31 Temmuz 2023’e kadar cezaevine girmiş hükümlülerden kimileri, eski yasada öngörülen süreden üç yıl önce açık cezaevine geçebilecek ve üç ay sonra da salıverilecekler.
Bu ‘kimileri’ne dikkat:
Aralarında; insan öldürme, yaralama, cinsel saldırı, çocuklara cinsel istismar, dolandırıcılık, hırsızlık, yağma, rüşvet ve uyuşturucu hükümlüleri başta, onlarca suçtan mahkûm olanlar var.
Hem de sokaklarda, konutlarda, işyerlerinde şiddet patlaması yaşanırken…
Öte yandan, en masumca yazıları / sözleri bile suç sayılıp ‘terörle mücadele’ kapsamına sokularak kapatıldığı demir parmaklıklar ardında adeta ‘unutulan’ gazeteciler, ‘Gezi’ciler ve öteki aydınlar, ‘Yenieylem’in (!) dışında; aftan yararlandırılmıyor.

… VE ‘YENİSÖYLEM’

Yöneticilerimize yine de haksızlık etmeyelim; onlar, Orwell’ın “Yenisöylem”inden de büsbütün uzak kalmadılar!
ABD’li medya şirketi Walt Disney, Atatürk’ün yaşamını konu alan bir belgesel diziyi, dijital yayın platformu Disney Plus’da bütün dünyaya yayımlayacağını duyurmuştu. Sonra vazgeçti, dizinin sinemalarda gösterime sokulacağını ayrıca iki bölüm olarak Foks TV’de ekrana getirileceğini açıkladı.
Şirketin bu karar değişikliğinde, ABD’deki Ermeni lobisinin etkili olduğu söylenince bizim iktidar sahipleri birden “Mustafa Kemal’in askerleri” (!) kesilip kıyameti kopardılar.
Şirket yetkililerinden, yeni kararla Büyük Önder’in ‘çok daha geniş kitlelere ulaştırılacağını’ söyleyen oldu ama ortada hazır bir “dış mihrak (odak) / dış düşman” bulunduğu için kimseye sesini duyuramadı.

AHRET SORULARI

Oysa, insana sorarlar:
— Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığı zaten tescilli Ermeni lobisinin etkili olması, bizim Dışişlerinin etkisizliğini göstermez mi?
Bu durumdan, gerçek diplomatları dışlayıp ülkemizi temsil yeteneği sınırlı kişileri salt kendilerine yakın diye oralara atayanlar hiç sorumlu değiller mi?
Ayrıca ileri Batı, Atatürk’ü bizden çok daha iyi biliyor. ‘İleri Batı’ olmalarının temelinde; Büyük Önderimizin çağını aşan ‘bilimi önceleme’ ülküsüyle (ideal) onların devlet yönetme anlayışının örtüşmesi yatmıyor mu?
Nitelikli olduğunu varsaydığımız söz konusu belgeseli döne döne izleyerek O’nun Devrim ve ilkelerini içselleştirmesi, beynine kazıması gereken, aslında biz Türkler değil miyiz?
Özellikle de 100. yılına ulaşan Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘reklam arası’ olarak gördüklerini söyleyenler ile T.C.’yi ve Ata’nın adını ülkenin tamamından silerlerse unutturabilecekleri ham hayaline kapılanlar kimlerdi?
Şimdi, yerel seçimlere sekiz aydan az bir zaman kala, bizce ‘kaç saf Kemalist avlasak kârdır’ hesabıyla denenen ‘Atatürkçülük’ maskeli bu ‘Yenisöylem’e inanan olur mu?
Kararı sizler vereceksiniz.

DİL YANLIŞLARIMIZ

RTÜK; ilgili yasaya göre; “radyolarla televizyonların faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemekle görevli”.
Kurul, 2018’de Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanmıştı. Böylece, Kurul’un ‘kültürel’ görevinin pekiştirildiği söylenebilir.
Peki RTÜK, radyo ve tv’leri, örneğin “doğru Türkçe” kullanıp kullanmadıkları konusunda ‘denetleyebilecek’ yeterlilikte midir?
Bunun için Cumhurbaşkanlığı seçiminden iki gün sonra 30 Mayıs 2023’te Kurul’dan yapılan açıklamaya bakalım…
RTÜK’çüler; kimi tv kanalları (ki bizce onlar, gerçek anlamda ‘kamu yararı’ gözetilerek habercilik / yorumculuk yapılanlar) hakkında rapor hazırlanmakta olduklarını belirtiyorlardı.
Ve söz konusu açıklamada şöyle bir ifade geçiyordu:
“… Raporun tekemmül etmesine müteakip…”
Arapça “tekemmül”; ‘olgunlaşma’ demek.
Yine Arapça kökenli “müteakip” ise ‘-den sonra’ anlamına gelen bir belirteç (zarf).
Bu iki sözcük bir arada kullanılacaksa “tekemmül etmesine müteakip” denmez; “… etmesini müteakip” denir. Yani, ‘olgunlaşmasından sonra’ anlamında.
Sayın RTÜK’çülerin bu arada, öz Türkçe karşılığı “yazanak” olan Fransızca kökenli “rapor” sözcüğünün Osmanlıcasını kullanmamış olmaları yadırganabilir!
Osmanlıca – Türkçe Lügât aracılığıyla kendilerine yardımcı olalım:
“Bâtakrîr (Farsça + Arapça): Rapor hâlinde”.
“Bârapor (Farsça + Fransızca): Rapor ile birlikte”.
Son olarak Tele -1 ekranlarını yedi gün karartıp medya tarihimize karanlık bir sayfa daha eklemekle ‘görev’ yerine getirilmiş olmuyor!

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Bir öylesin bir böyle,
Son kararını söyle;
Amiraller bir ‘zevzek’
Velinimetin CHP gerzek!
Tek sen akıllısın e mi?

1) Can Yayınları; Türkçesi: Celal Üster, İstanbul, 2000