‘DEUS EKS MACHINA’

Tiyatroda ve sinemada zaman zaman başvurulan, eski Yunan tragedyalarından kalma bir yöntem:

“Deus eks (ex) machina”

Bu Latince sözün, bire bir Türkçesi:

“Makinedeki tanrı.”

(Deyişi, bilge şair Özdemir İnce, değerli meslektaşımız Namık Koçak‘ın Tele 1‘de başarıyla hazırlayıp sunduğu “Forum” izlencesinde 10 Ekim 2020 günü anımsattı.)

TİYATRODAN…

Kimi tragedyalarda olaylar kördüğüm olur veya ‘kahraman’, göz göre göre gelen tehlike karşısında derin bir umarsızlığa (çaresizlik) kapılır. İşte o zaman (makinedeki) “tanrı”, tiyatro sahnesinin tavanına asılı bir kaldıraç aracılığıyla sahneye indirilip duruma el koyar:

-Tamam, bu iş bende.

Euripides’in kadın kahramanı Medea’yı; aşkı uğruna kardeş katili bile olduğu ayrangönüllü Jason’un şiddetinden korumak için ‘tehlike anında’ bu kez tersine, sahnenin tavanına çeken de aynı tanrının elidir.

Samuel Beckett’ın (1906 – 1989) çağdaş “Godot’yu Beklerken” oyununda tam tersine, kimi eleştirmenlere göre (İng. God) Tanrı’nın ta kendisi olan, hiç ‘gelmeyecek’ bir Godot beklenir.

Çocuktan al haberi; iki perdelik oyunda, arada bir sahnede beliren ufaklık, olanca saflığı / naifliğiyle ünler:

– Godot gelmeyecek!

Zaten oyunun sonunda Beckett apaçık gerçeği, iki kahramanından yanılmıyorsak Vladimir’e söyletir:

“… Herkes kendi Godot’sunu bekliyor bu hayatta, her gün, hiç yılmadan, aynı onlar gibi. Ama haberimiz yok ki o gelmeyecek. Çünkü Godot, sensin. Çünkü Godot, biziz.”

… SİNEMAYA

Sinemada ise Woody Allen,“Sevimli Fahişe” (1995) filmiyle ‘makinedeki tanrı’ anlayışını basbayağı ti’ye alır. Filmde, spor yazarı Lenny (W. Allen) evlat edindiği çocuğun ileri zekâlı olduğunu anlayınca biyolojik anneyi aramaya koyulur. Anne (filmdeki rolüyle “En İyi Yardımcı Kadın Oscar’ı”nı alan Miro Sorvino) bir hayat kadını, üstelik de aptalın tekidir. Onu değiştirmek için ‘makinedeki tanrı’, Lenny’nin (ve de evlatlığının) imdadına koşacak mıdır?

Doğru yanıtı bulmak pek zor değil.

İngiliz yönetmen Alex Garland da yöntemi aynı adla (“Eks Machina”) sinemaya uyarlar. 2015 yılı yapımı filmin tema’sı, çok tanrılı düşlem kahramanlarının ‘kurtarıcı’sının, günümüz dünyasındaki karşılığını yorumlar.

Filmde ‘yapay zekâ’ olarak somutlaştırılan çözüm yolu, “BİLİM”dir.

KISSADAN HİSSE: Sonunda her sorunun tatlıya / tanrıya bağlandığı, tereyağından kıl çeker gibi giderildiği çok tanrılı dinin bir bakıma züğürt tesellisi “deus eks machina” sözü; bizim umut dolu “kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” beklentimize benziyor.

Sanki Tanrı; Hızır Aleyhisselam’ı aracı kılmaktan da vazgeçip ülkemizde örneğin adalet arayışından, ulusal eğitimimde dinsel / tarikatsal çıkmazlara sapılmasına; ulusal paramız değer yitirirken dışalım bağımlılığımızın sürekli artma çelişkisine; işsizlik, pahalılık almış başını giderken öte yandan dış politikada dışlanmamıza değin binbir soruna doğrudan müdahale edecekmiş gibi!

Etmez, etmeyecek.

Makinenin çarklarını yeniden ve doğru döndürmeye başlatacak olan yine bizleriz. 

Bunun yolu da ülke ekonomimizi neredeyse özelleştiren üç beş müteahhide, Nâzım Hikmet’in deyişiyle “şarabımızı vermek için üzüm gibi ezilmeye” katlanmak yerine, erken genel seçime gitmekten geçiyor.

Bir an önce…

DİL YANLIŞLARIMIZ

Özellikle tv sunucularının, öz Türkçe “ikircik” ve “ikilem” sözcüklerini birbirine karıştırdıklarına sık sık tanık oluyoruz.

Daha önce de yazdık; “ikircik” ya da “ikircim”; Arapça kökenli “tereddüt” sözcüğünün öz Türkçe karşılığı; aynı zamanda ‘işkil, şüphe, kuruntu, kararsızlık’ anlamlarını da içeriyor.

“İkilem” ise bir felsefe terimi; “iki önermesi bulunan ve her iki önermenin vargısı aynı olan tasım.”

Somutlaştıracak olursak; tahtını oğlu Fatih Mehmet’e bırakıp bir köşeye çekilen padişah II. Murat’a (savaş çıkması üzerine) Fatih’in gönderdiği “Padişah sensen ordunun başına geç. Bensem sana emrediyorum, ordunun başına geç.” bir ikilem.

İkilemde; aynı sonucu veren, bir başka deyişle ikisi de aynı kapıya çıkan iki ayrı yol izlemek söz konusu. Bir başka tanımla da “ikilem; insanı, istenmeyen seçeneklerden birini izlemeye zorlayan sorun” demek.

Özel ya da toplum içindeki yaşantımızda, istemediğimiz hâlde yapmak zorunda kaldığımız pek çok şey gibi…

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Bunca ‘devletli’nin her gün

Açıktan tehdit ettiği gazeteciye

Hakkı olan devlet korumasının

Kaldırılmasına şaşmak niye?..