Çocuklara yardım örgütü “Save the Children”, dünya ölçeğinde yapılan bir araştırmanın sonuçlarını, geçen hafta dünyanın dikkatine sundu.
Açıklamayı okudukça insanı hafakanlar basıyor.
Kosinski’nin ünlü “Boyalı Kuş” (E Yayınları, çev. Aydın Emeç) romanını, aynı yürek çarpıntılarıyla okuduğumuzu anımsıyoruz.
“Save the Children”ın yeni yazanağına (rapor) göre, dünyanın çatışma bölgelerindeki 426 milyon çocuk var. Bunlardan 72 milyonu yani her altı çocuktan biri, ‘cinsel taciz ve tecavüze uğrama’ korkusuyla yaşıyor.
BM verileri, 2006’dan beri dünyada 20 bini aşkın çocuğun, çatışma ortamında ‘cinsel istismar’a uğradığını gösteriyor. Ancak “Save the Children”ın Başkanı Susanna Krüger, “Resmî veriler, buzdağının görünen ucu.” diyor. Bu faciaların, barış dönemlerinde bile yeterince kayıtlara geçirilmediğini belirtiyor.
5’İ MÜSLÜMAN 6 ÜLKEDE…
Cinsel kölelik, zorla seks işçiliği vb. cinsel şiddet türlerini de içeren tehlikenin
‘son otuz yılda neredeyse on kat arttığı’ vurgulanan yazanakta, bu konuda beşi Müslüman altı ülkeye dikkat çekiliyor:
“Özellikle Irak, Yemen, Kolombiya, Somali, Güney Sudan ve Suriye’deki çocuklar büyük risk altında.”
Krüger’in açıklamasından, dehşetengiz bir not daha:
“Çocuklara tecavüz eden ya da cinsel istismarda bulunan kişiler arasında, ‘kamusal kimliği olanların’ sayısı artıyor.”
DOĞDUĞUNA PİŞMAN ETMEK
Polonya asıllı ABD’li yazar Jerzy Kosinksi‘nin (1933 – 1991) “Boyalı Kuş” romanındaki çatışma bölgesi ise II. Dünya Savaşı’nda Nazi işgali altındaki Avrupa. Yazarın kısmen kendi çocukluğunu anlattığı romanın (ve yönetmen Vaclav Marhoul tarafından 2019’da yapılan sinema uyarlamasının) kahramanı, beş altı yaşlarında bir çocuk. Savaştan etkilenmesin diye ailesi tarafından ücra bir köye gönderilen çocuk, korkudan konuşma yeteneğini yitirmiştir. Savaş koşullarının, içlerindeki yabanıl (vahşi) hayvanı ortaya çıkardığı köylüler, çocuğu anasından doğduğuna pişman edecek denli kötü muamelelerden, işkencelerden geçirirler. Çocuk, kara kaşlı kara gözlüdür. Gönderildiği köyün hepsi sarışın ve mavi gözlü sakinlerinin öngörüsüne göre o ya bir Çingene ya da Yahudi’dir. Ve her iki durumda da uğursuzdur; öyleyse ‘cinsel tecavüze uğramak’ dâhil, her türlü kötülüğe müstahaktır!
DÜŞMANLAŞTIRIP YOK ETMEK
Kosinski; masum, savunmasız bir çocuğa yapılanlarla, aslında halim selim görünümlü bir kuşçunun başvurduğu yabanıllık (vahşet) arasında koşutluk kurarak okurun / yazın dünyasının belleğine mıh gibi çakıyor.
Çocuğun bir ara yanında çalıştığı kuşçu, gökyüzünde özgürce uçan kuşları, bir ölüm oyununun ‘sürü hâlinde öznesi’ yapar. Sürüden yakaladığı bir kuşu, cart kırmızı, mavi, sarı renklere boyayarak yeniden uçurur. Garibim hayvan, sürüye yeniden katılır katılmaz neye uğradığını şaşırır. Dağınık sürü; kendilerinden farklı görünümdeki bu kuşu düşman olarak algılayıp ona saldırmak üzere ânında toplanır, zavallıyı gaga darbeleriyle kan revan içinde bırakarak öldürür. (Bu durum, geçen ay bizim Boğaziçi Üniversitesi’ndeki LGBT’lilere uygulanan fiziksel / sözlü saldırıları fena hâlde çağrıştırmıyor mu!)
Romancı Kosinski, böylece sanırız insan dâhil kimi canlıların içinde gizli -belki içgüdüsel- linç kültürüne; bu kültürün çekirdeği olduğu faşizmin kötülükte sınır tanımayışına işaret ediyor.
Ne var ki insanlar, giderek de toplumlar, yüzlerine ayna tutulmasından hoşlanmıyorlar.
Nitekim, Polonyalılar da hoşlanmadılar. 1965’te “Boyalı Kuş”u kaleme almadan sekiz yıl önce (1957’de) ABD’ye göç etmiş olduğu için yazarın kendisine ulaşamadılar ama ona sık sık ölüm tehditleri göndermekten geri kalmadılar. Bu arada, “Oğlun bizi dünyaya kötü gösteriyor!” diye annesinin Polonya’daki evini taşladılar.
(Fransa’da zaman zaman Müslümanlığı terörle özdeşleştiren kışkırtıcı yayınlar, konuşmalar yapılınca kimi göçmen grupların ‘terörist olmadıklarını göstermek (!) için’ ortalığı yakıp yıkmaları gibi…)
SEFİLLİKTEN SOSYETEYE
“Boyalı Kuş”ta, Gorki’ye göndermeler (sayfa 195-196) de var. (Rusça ‘acı’ anlamına gelen “Gorki” takma adını seçecek denli zor bir çocukluk geçiren Rus yazarın yaşam öyküsünden kesitlere belki bir başka yazımızda yer veririz.)
Kosinski ise bir Yahudi. Nazi işgali altındaki 1940’ların Polonya’sında karabasan benzeri bir çocukluk yaşadı. Katolik bir ailenin yanında, sahte bir vaftiz belgesi ve sahte kimlikle… Koptuğu ya da koparıldığı ailesine, II. Dünya Savaşı sonrası kavuşabildi. Bu arada, “Boyalı Kuş”taki adsız çocuğun çektiklerinin ne kadarı kendi yaşamından, bilinmiyor.
Büyüyünce parlak bir yazarlık / akademisyenlik kariyeri elde eden Kosinski, Amerikan sosyetesine bile girdi. 1955-1957 yılları arasında Varşova Bilimler Akademisi’nde asistanlık, ardından gittiği ABD’de ruhbilim (psikoloji) doktorası yaptı. Wesleyan, Princeton ve Yale üniversitelerinde öğretim üyeliklerinde bulundu. 1962’de Amerikalı çelik sanayii imparatoriçesi diye anılan varsıl dul Mary Hayward Weir ile evlendi. Dünyaevine girdiklerinde Jerzy 29, Mary 47 yaşındaydı.
“Boyalı Kuş”tan sonra yazdığı (bizde hepsi E Yayınları etiketini taşıyan) kitapları da büyük ilgi gördü.
Ama, Kosinski mutlu olamadı.
Özel jeti, süper lüks yatıyla istediği an canının çektiği yere gidebilmesine, bir eli yağda bir eli balda yaşamasına karşın…
ÇOCUKLUK TRAVMASI MI?
Yazar, 3 Mayıs 1991’de, Manhattan’daki görkemli evinin banyosunda, başına plastik poşet geçirerek canına kıydı.
On gün sonra, Newsweek dergisi, 13 Mayıs 1991 tarihli sayısında yazarın ölmeden önce yazdığı notu, okurlarına duyuracaktı:
“Her zamankinden daha uzun bir süre uyuyacağım. Siz buna sonsuzluk deyin.”
Kimi eleştirmenler, son yıllarda istediği gibi yazamadığından, kimileri ise “Boyalı Kuş” romanının “intihal” (çalıntı) olduğuna ilişkin ortaya atılan savlar yüzünden yazarın bunalıma girdiğini öne sürüyorlardı.
Gerçek ölüm nedeni karanlıkta kaldı.
Peki, Kosinski doktora yapmak üzere “ruhbilim” dalını; “Boyalı Kuş“un adsız çocuk kahramanı aslında kendisi olduğundan, ‘kendi ruhundaki derin yaraları sağaltabilmek için’ seçmiş olabilir miydi?
Sonunda da çocukluğunda yaşadığı travmalardan kurtulamadığı için ölümü…
Pekâlâ olabilir.
Savaş, sözcüklere dökülemeyecek denli korkunç bir gerçek.
Atatürk’ün dediği gibi, “zorunlu olmadıkça cinayet.”
Salt çocukları, ‘tecavüz, taciz’ vb. cinsel şiddetten sakınma amacı bile savaş karşıtlığı için yeterli neden.
Kaldı ki -iğneyi kendimize batırırsak- Türk toplumu olarak bizim geçmişimizde; savaş koşullarının dışında da “Save the Children”ın yazanağındaki ifadeyle “çocuklara tecavüz eden ya da cinsel istismarda bulunan hem de ‘kamusal kimlikli’ kişiler var.”
Onları, “Bir kereden bir şey olmaz!” diyen savunmaya kalkışan bir kadın bakan bile gördü bu ülke.
Kosinski’nin “Boyalı Kuş”unun yanı sıra Edip Cansever‘in aşağıdaki dizeleri de bizce insanlık için çok ciddi bir ileti içeriyor:
“… Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
Hiçbir yere gitmiyor.”
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Ay’a seyahat procesi
Çok ani açıklandı
‘Uçan seccade’ işinde
Cübbeli yaya kaldı!