BAYRAM VE ‘EŞ GÖRÜ’

Yarın bayram.

Eskiler, “Bugün bayram, bir kaşık ayran sana da yeter bana da.” diye hoş bir tekerleme söylerlerdi.

Azla yetinip toplumca yan gelip yatmanın değil, çalışıp çabalayarak edindiğimiz az ya da çok neyimiz varsa kardeşçe, barış içinde paylaşmanın önerildiği bir tekerleme. 1789 Fransız Devrimi’nin simgeleşen “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” ilkelerini çağrıştırıyor.

Aslında, dinsel bayramları karşılarken bizden yaşlı kalem erbaplarına öykünüp ‘geçmişe özlem’ yazısı yazmayalım, herkesin herkese bol keseden (!) sunduğu basmakalıp öğütleri vermeyelim, düşüncesiyle oturuyoruz bilgisayarın başına; içimizdeki, ‘fakirin ekmeği umut’ kırıntıları bile olsa paylaşalım, diye.

Biraz Sait Faik romantizmi ve eliaçıklığıyla…

Söz gelimi, onun “Öyle Bir Hikâye”sindeki gibi:

Hidayet bekçilerden kaçarken yazar onu ‘ceketinin dış cebine’ gizler ya! Böylece de sabah yediği simidin burcu burcu susam kokusunu Hidayet’le paylaşır.

Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin’in, ‘yârin yanağından başka her şeyi paylaşma’ ülküsüyle koşut bir düşlem (hayal)!..

‘HOŞGÖRÜ’NÜN YERİNE… 

Sait Faik‘i  dün (11 Mayıs), 67’nci ölüm yıldönümünde saygı ve rahmetle andık.

Çok değerli öğretmenlerimizden yazar Tahir Alangu (1915 – 1973), Sait Faik’in cenaze törenine katılanların hemen hepsinin, –onun aynı zamanda öykü kahramanları olan yoksul halk kesimlerinden dostları olduğunu söylerdi.

Geçenlerde ilk kez bir akademisyen / politikacıdan işittiğimiz şu sözü, yine Sait Faik’le özdeşleştirdik:

— Bize asıl gerekli olan şey, karşılıklı ‘hoşgörü’ değil, ‘eş görü’…  

Sözün sahibi, aynı zamanda CHP Genel Başkan Yardımcısı olduğunu öğrendiğimiz Prof. Dr. Yüksel Taşkın. Genç bilim insanı, ülkemizdeki gerginliklerin giderilmesi için “hoşgörü”nün niçin yeterli olmayacağını da açıkladı:

— Çünkü, ‘hoşgörü’de bir tepeden bakma hâli söz konusudur.  

Bir hastalığı sağaltmanın ilk adımı, ona doğru tanı koymak.

Prof. Dr. Taşkın‘ın tanısı bizce de doğru.

Ülkemizde, özellikle erk sahipleri, türlü alanlarda yapmak istedikleri köktenci (radikal)  değişikliklere doğrudan taraf  olanlarca bile itiraz edilmesine bırakın ‘eş görü’yü, ‘hoşgörü’yle bakmıyorlar.

Dediğim dedikçi ‘büyükleri’ eleştirmek yerine taklit edenler de hiç eksik olmayınca sürekli bir hırgür hâli, muhalif  sesleri gittikçe daha sert biçimde susturmaya çalışma dönemleri yaşıyoruz.

Namık Kemal, “Bârika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar.” demiş.

Gerçeğin şimşeği, ‘düşüncelerin’ çarpışmasından doğar, anlamında. (Tabii ki herhangi bir konuda ‘sabit fikir, bağnazca saplantı’ değil, ‘özgür düşünceler’ arasındaki ‘çarpışmadan’…)

KUVVEDEN FİİLE…

Yine, eskilerden kalma bir deyim:

“Kuvveden fiile geçmek (çıkmak)…”

Günümüz Türkçesiyle: Düşüncelerimizi, inançlarımızı ya da niyetlerimizi uygulamaya koymak.

Söz gelimi, sürekli ‘din vurgusu’ ile iç içe / yüz yüze bir toplumuz.

Ve İslam’ın beş şartından biri de ‘zekât vermek’. Ama, ‘dinibütün’ geçinen hangi varsılımız ‘kuvveden fiile geçip’ zekâtını (malının kırkta birini) yoksula veriyor?

Haydi, onu da geçtik…

* Şu anda Türkiye’deki üç milyon hanenin elektriği kesik. Bunun anlamı: En az 12 milyon yurttaşımız, bayrama karanlıkta giriyor. Yoksul ailelerinin çok çocuklu olduğunu düşünürsek belki de 20 milyon…

Anayasamızdaki tanımlamasıyla “sosyal devlet” (?) asgari ücretten aldığı gibi, hepimizin temel tüketim kalemi elektrikten de yüzde 18 gibi çok yüksek bir oranda vergi (KDV) alıyor. Yoksulluğu tavan yaptığından faturasını ödeyemeyen 20 milyon kişiyi, karanlığa mahkûm ediyor.

* Çiftçilerimizin ise aynı “sosyal devlet”ten milyarlarca lira destek alacağı varalamıyor. O yüzden de banka ya da tarım kredi kooperatiflerine olan yüksek faizli borçlarını ödeyemiyor; tarlasına, traktörüne haciz konuluyor. Böylece çiftçi, hayvan besicisi, tarımsal üretimden koparılırken pandemi koşullarında gıda maddesi dışalımımız sürekli artıyor.

* Öte yandan kamu ihaleleri almakta ‘dünya birincisi’ olan malum Türk müteahhidin, son on yılda tam 30 (yazıyla otuz) kez vergi borcunun silindiğini, eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, bir soru önergesi üzerine Meclis’te açıklamıştı. Silinen toplam miktar ise ‘ticarî sır’!

Biz, “Bugün bayram, bir kaşık ayran sana da yeter bana da.” derken ayranı önümüzden, yayığıyla birlikte alıp götüren; elimize vurulup lokmamızın alınmasına karşı çıkma bilincine sahip bulunmadığımızdan pek emin:

“Bana sevdanın otoyolları, İkizdere’nin dereleri, çayları, ormanları, sana simit kokuları…”

GÜÇLÜYÜZ, AŞARIZ

İnanın; bütün bunların üstesinden, toplu ‘eş görü’yle gelebiliriz.

Yeter ki ataları binlerce yıllık devlet deneyimine sahip bir ulus olarak ‘çağdaş demokrasi’ çarklarını işletebilelim.

Bu ülkeye ‘adanmışlık’ duygusuyla bağlı çok sayıdaki bilim insanımızın / kanaat önderimizin söylediklerini can kulağıyla dinleyelim.

Seçip Meclis‘e gönderdiğimiz milletvekilleri, siyasal parti liderleri, üst düzey devlet yetkilileri, bizim hizmetlerinde olduğumuz kişiler değil; bize hizmet etmek için o makamlarda oturuyorlar.  

Ve toplumumuzun hemen bütün kesimlerinde egemen olan ‘derin umutsuzluk’ bize hiç yakışmıyor.

Ayrandan, yayıktan söz etmişken…

Benzetmede hata olmaz. İki fare, süt güğümüne düşmüş. Farelerden biri kurtulmak için birkaç dakikalık çabalamanın ardından umutsuzluğa kapılıp kendini bırakmış. Ve güğümün dibini boylayıp boğulmuş. Diğeri ise kurtulmak için öylesine çabalamış ki sütün üzerinde bir tereyağı topağı oluşmuş. Ve fare, topağın üzerine çıkarak kurtulmuş.

Biz de dolu güğüme düşmüş olabiliriz ama geçmişteki acı deneyimlerimizden ders alarak artık birbirimize düşmeyelim.

Buruk, ezik, mutsuz olarak değil, ‘eş görü’ içinde coşkuyla kutlayacağımız nice bayramlara!

DİL YANLIŞLARIMIZ

‘Doğru Türkçe’ konusunda duyarlı olduğunu düşündüğümüz bir tv sunucusu, başarılı tartışma izlenceleri hazırlayıp sunuyor. 9 Mayıs 2021 geceki izlenceye konuk ettiği profesörün sözleri, ekrana şu başlıkla (KJ) yazıldı:

“Ekonomi iyileştiği taktirde erken seçim bekliyorum.”

Eskimiş Arapça “taktir”in anlamı “damıtma; imbikten geçirme, damla damla akıtma”.

Ekrana atılan başlıkta kastedilen ise bilindiği gibi yine Arapça kökenli olup ikinci hecesi ‘d’ harfiyle başlayan “takdir; beğenme, değer verme.”

Akademisyen kimliği de olan sunucunun, dakikalarca ekranda kalan yanlış başlığı düzeltmesini boş yere bekledik.

 

GRAM GRAM ‘EPİGRAM’

Ekmek kırıntılarını

Alıcı kuşlar yemiş

Olsa da masalda

Hansel’le Gretel’in…

Boş hayal değil bize

Çocuk ağzında şeker

Bayramlarına dönüş.