İlkyaz, bir naz, bir niyaz…
Ama ne denli ayak sürüse de gelecek.
Hep gelmiş ve hep geldi çünkü.
“Garipçi”m Oktay Rifat’ın dediği gibi:
“Gitmez bu böyle, bu böyle yürümez! / Bir gün / Durulur bu çalkantı , doğarsın güneşe. / Bakarsın gökyüzü eski bir resim gibi / Pencerede yeniden ve kitap masada, / Tasaların, kaygıların yunmuş, arınmış, / Peşkirin, çarşafın, gömleğin yanı sıra / Uçuşuyor çırpına çırpına rüzgârda. / Nerdesin alın teriyle gülen aydınlık, / Nerdesin güzel kokularla dolu gece!”
.
SABAHATTİN ALİ’YE ÖZLEM
.
Türkiye’nin vicdanı, diyebileceğimiz büyük yazın ve düşün ustalarımızdan Sabahattin Ali, 71 yıl önce baharı yaşayamadı. 2 Nisan 1948’de derin devletçe katledildi.
“… Mor çiçekli dal gibiydim, / Bahar vaktinde kırıldım.”
Bulgaristan’a geçmek isterken Kırklareli’nin Sazara köyü yakınlarındaki ormanlık alanda, kendisine sözde kılavuzluk eden hain tarafından başı taşla ezilerek öldürüldü. Henüz 41 yaşındaydı. Ali’nin iki ay sonra tanınmaz hâlde bulunan cenazesi ailesine teslim edilmedi. Bugün ne mezar yeri belli ne de elde bir defin belgesi var.
“Döndüm daldan düşen kuru yaprağa / Seher yeli dağıt beni kır beni / Götür tozlarımı burdan uzağa / Yarin çıplak ayağına sür beni…”
.
‘SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM’
.
Hz. İsa da 1986 yıl önce bugünlerde (3 Nisan 33) baharı yaşayamayanlardan. Onun yazgısı, çarmıha gerilmekti.
Dönemin yargı ağalarının Hz. İsa’ya yönelttikleri suçlamalar:
“Puta tapıyor, insanları iğrenç bâtıla (*) özendiriyor; bu yaptıkları Tanrı’ya küfürdür…”
İki yüzyıl sonra aynı Batı, Hz. İsa’nın dini Hristiyanlığı seçmedi diye hem Avrupa’da öz evlatlarını hem de işgal ettiği Yeni Kıta Amerika yerlisi Kızılderilileri kırbaçlayarak, idam sehpasında sallandırarak ya da diri diri yakarak öldürdü; “Hz. İsa adına”!
Gerekçeleri aynıydı:
“Puta tapıyorlar, insanları iğrenç bâtıla özendiriyorlar; bu yaptıkları Tanrı’ya küfürdür…”
.
‘KATİL, PARANIN UŞAĞI’
.
İncil’i oluşturan kitaplardan “Matta”ya göre, “Bir yanağına tokat atarlarsa ötekini çevir!” diyen Hz. İsa’nın aslında hiç de ‘teslimiyetçi’ olmadığını öne sürenler var.
2003 Ekim’inde ABD’de, tarihçi Martin Duggard ile ‘anchorman’ Billy O’Reilly; “Killing Jesus” (İsa’yı Öldürmek) adlı bir kitap yazdılar. Ülkedeki Katolikleri ayağa kaldıran (ki yazar Martin Duggard’ın kendisi de bir Katolik) kitapta, birçok tarihsel veri esas alınarak öne sürülen tezlerden en dikkat çekici olanı şuydu:
“Eski Roma halkı, ağır vergi yükü altında eziliyordu. Tapınaklar bile kutsal amaç dışında ticarethane gibi kullanılıyor, buralarda tefecilik ve sarraflık yapılıyordu. Hz. İsa, dinin alet edilerek sarraflar aracılığıyla eski Roma’ya para akışına karşı bir başkaldırı başlattığı için öldürüldü.”
Bu durumda katil, uşak mı oluyor; paranın uşağı?..
.
DİL YANLIŞLARIMIZ
.
71’inci ölüm yıldönümünde rahmetle andığımız Sabahattin Ali’nin soyadı nasıl sesletilir; “Ali” mi yoksa “Âli” diye mi?
7 Nisan 2019 günü bir haber kanalımızda konuk edilen iki kadın yazardan biri, tv’deki konuşmasında birkaç kez “Sabahattin Âli” dedi.
Sabahattin Ali’nin, soyadını böyle sesletenlere “Beni yüceltip de astırmak mı istiyorsunuz?” diye sitem ettiği biliniyor. Arapça kökenli “âli”, bilindiği gibi ‘yüce, yüksek’ demek. Ünlü yazarımızın soyadı ise düz okunuyor; “Ali”.
Aynı değerli konuk, efsane Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’den söz ederken ise bu kez ilk hecesini uzun okuması gereken “Âli” yi “Ali” yaptı!
Bununla da yetinmedi; Halide Edip Adıvar’ın adının ilk hecesini kısa sesletti. Oysa, Arapça kökenli olup ilk hecesi uzun okunan “Halit” erkek adı; sürekli, sonsuz, ebedî, demek. Onunla eş anlamlı kız adı olan “Halide”nin de aynı şekilde ilk hecesi uzun sesletilir; “haalide”.
Kimi ünlülerimizin sıklıkla karıştırılan ad ve soyadlarının ‘doğru sesletimi’ de şöyledir:
Haalit Ziya Uşaklıgil, Refik Haalit Karay, Haalide Nusret Zorlutuna, Aadile (adaletli) Naaşit (şiir yazan, okuyan ya da söyleyen), Aabidin (ibadet eden) Dino, Nizamettin Nazif (temiz, pak) Tepedelenlioğlu…
Öte yandan, bir haber kanalımızın sunucularından birinin adı sürekli “Ata” diye dümdüz söyleniyor. Eğer bu kişinin adı ‘soyundan gelinin kimse’ anlamındaysa sesletim doğru. Ama ‘bağış, ihsan’ anlamlarındaysa ikinci hecenin uzun okunması gerekiyor; “Ataa”.
Bir dönemin ünlü yazın eleştirmeni ve deneme yazarı Nurullah Ataç’ın (1898 – 1957) gerçek soyadı “Ata” (sanırım, ikinci hecesi uzun okunur; çünkü baba adı da Atâullah) imiş. Orhan Veli, eleştirilerinde kullandığı sivri dil nedeniyle yazın çevrelerinde pek sevilmeyen Ataç’a, yazdığı bir tekerlemeyle şöyle takılır:
“Nurullah Ata / Trink Galata / Soğan salata!”
.
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
.
-Türkü türkü Türkiye-
Sandık sandıklar içinde oylarımız var
“Hazreti YSK”ya yalvarmamız var!
(*) Batıl: Gerçek dışı, asılsız, çürük, temelsiz.
.