İlkyaz bembeyaz gülümsemeye başladı.
Soğuk mart sabahlarının kırağı örtüsü, gün ışımadan yerini kristal su damlacıklarına bırakıyor.
Kuşlar kırağı içiyor.
İlkyazın ilk çiçeği kardelenleri, Van Gogh’un yine beyaz çiçeğe kesmiş “Badem Ağacı” izliyor.
Truva Savaşı kahramanı Demophon’un kendisine döneceğinden umudu kesip canına kıyan güzeller güzeli sevgilisi Phyllis, kuru bir badem ağacına dönüşür. Ama, Demophon bir gün geri gelir ve acı içinde sevdiceğinin dallarına sımsıkı sarılır. Canı çekilmiş ağaç bir anda tepeden tırnağa çiçeklenir, bembeyaz gelinliğine bürünüverir.
Doğa da bize er ya da geç istediğimizi verir, yeter ki biz kendisiyle aynı dili konuşalım.
İşte, erik ağaçları sırasını bekliyor; beyaza, umutlarımızın rengi pembeyi katmak için.
Yıllardır en çok gereksindiğimiz…
SON SÖZ:
Ey okur, siz de “alegori” (Osm. istiare-i temsiliye) yaparak geri dönmelerini, bir araya gelmelerini istediğiniz / özlediğiniz ne varsa “Phyllis” ile “Demophon”un yerine koyabilirsiniz.
Biz, düşlem (hayal) sınırlarını elimiz erdiğince açmaya çalıştık, buyurun!..
BU ŞARKININ ZAMANI
Yarım yüzyıllık sevgili arkadaşımız Hasan Özkan; müzisyen Aysun – Ali Kocatepe çiftinin “Bu Memleket Hepimizin” şarkısını sosyal medyadan paylaştı. “Ben, tüylerim diken diken izledim.” diyor.
Bizce de bu şarkıyı yalnızca / yalnız başımıza ‘dinlemenin’ değil, hep birlikte ‘söylemenin’ zamanı:
“Bu memleket hepimizin / Beslenmişiz bu topraklarda / Yunus’la ve Mevlana’yla / Hoşgörünün yardımıyla /Asırları aşmışız biz
Sevgi dolu, adaletli / Özgür, aydın, merhametli / Ataların evladıyız biz. / Türkiye’ye (Atamıza) sevdalıyız biz
Korkmadık hiç karanlıklardan / Her gecenin gündüzü var / Her yüreğin vicdanı var / Çok büyük bir aileyiz biz.
Birlikte yol alacağız / Doruklardan bir çığ gibi / Gönüllere akacağız biz.
Aşk ateştir memlekettir / Aşk ateştir, eritir birleştirir / Paylaşırız türküsünü / Denizini gökyüzünü / Kardeşiz biz birleşsin eller
Bu memleket hepimizin / Dağlarında çiçekler açan / Hayallere, umutlara / Daha adil bir dünyaya / Tohum ektik, tuğla koyduk biz
Paylaşırız türküsünü / Denizini, gökyüzünü / Kardeşiz biz birleşsin eller.”
DİL YANLIŞLARIMIZ
Bir tv kanalımız, 4 Mart 2020 günü, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Suriye’deki savaşla ilgili sözlerini, ekranın altından akan başlıkla (KJ) aktarıyor:
“Meşruu müdafaa kapsamında…”
“Meşru”; bilindiği gibi ‘yasal’ anlamında Arapça kökenli bir sıfattır. “Müdafaa” da yine Arapçadan dilimize giren ve ‘savunma, koruma’ demek olan bir ad. Dolayısıyla “yasal savunma”nın doğru Osmanlıcası, ekranda yazılanın bir ‘u’ harfi eksiğiyle “meşru müdafaa”.
Asıl üzücü olan, kanal yöneticilerinin ya da izleyicilerinin, yayının sürdüğü saatler boyunca en az otuz kez yanlış yazılan bu başlığın düzetilmesi için yetkilileri uyarmamış olmaları.
Bir başka kanalın 8 Mart 2020 Pazar günkü ‘akademik’ izlencesinde ekrana yazılan başlık:
“Bu geçici bir ateşkesdir”
“Ateşkes”in son sesi “s” sert ünsüzdür. Dolayısıyla gerektiği yerde “sert ünsüz” harfle başlayan ek alır. Başlığın doğru yazımı:
“… ateşkestir”
‘ŞAPKA’DAN KAÇINMA!
Türkçe yazım (imla) konusu açıldığında, hâlâ en sık karşılaştığımız soru:
— Şapka (düzeltme imi) yıllar önce kalkmadı mı?
Yanıtımız:
— Hayır, hiçbir zaman kalkmadı. Sadece, Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından dört durumla sınırlandırıldı.
Şapkanın (^) hangi sözcüklerde konulması gerektiğini anımsatmadan önce, medyamızdaki yanlış örnekleri aktaralım:
Ünlü fikir gazetemizin 21 Şubat 2020 tarihli internet sürümündeki bir haberden:
“… Şanlıurfa’da yaşayan evli O.Ç. Zeliha Armağan ile dini nikahla evlenmek istedi.”
Bir başka haberin başlığı:
“BM’den İdlib açıklaması: Derhal son bulmalı”
Ve bir alt başlık:
“BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, İdlib’deki ‘kabusun ve şiddet döngüsünün’ derhal son bulması ve ‘ateşkes’ çağrısında bulundu.”
Yukarıdaki kimi Doğu kökenli sözcüklerin sırasıyla doğru yazımı:
dinî nikâh, derhâl, kâbus…
KURALI ANIMSATALIM
TDK‘nin hangi sözcüklere hangi durumlarda “şapka” konulacağına ilişkin kuralı:
1- Arapçadan ya da Farsçadan Türkçeye girmiş kimi sözcüklerde “k” ve “g” harflerini izleyen “a” ve “u” gibi kalın ünlülerin üzerine ince ses vermeleri için konulur:
dükkân, kâğıt, kâtip, şikâyet, Türkân, Kâzım, Kâmil, Kâni, mahkûm, sükûn, makûs, tezgâh, rüzgâr, yadigâr, dergâh…
2-Yazılışları aynı, anlamları farklı sözcükleri birbirinden ayırmak için kullanılır:
hala (babanın kız kardeşi) – hâlâ (şimdiye kadar ya da o zamana kadar, henüz anlamlarına gelen belirteç), alem (minarede hilal biçimindeki tepelik, simge) – âlem (evren, dünya, eğlence), adet (sayı) – âdet (alışkanlık), hakim (bilge, Tanrı’nın adlarından biri) – hâkim (yargıç, egemen)…
3- Nispet ekinin, belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için kullanılır:
Türk askeri ve askerî okul; Osmanlı Tarihi ve tarihî eser, Atatürk’ün resmi ve resmî kuruluşlar vb.
Nispet eki alan sözcüklere Türkçe ek konulduğunda da düzeltme imi (şapka) korunur:
millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik vb.
4- Yazımı devletçe saptanmış kimi yer adlarında, kurala uymasa da düzeltme işareti konulur: Lâpseki, Felâhiye, İslâhiye vb…
“HATTA” YAZIMINA İTİRAZ
Dilimize Arapçadan girmiş olan “hâttâ”; bağlaç olarak ‘bile, hem de’ anlamlarına gelir. Belirteç (zarf) olarak da ‘üstelik, ayrıca’ demektir.
Her iki kullanımı için de sözlük ve yazım kılavuzlarımızda şapkasız olarak “hatta” diye yer alıyor.
Oysa, bizce şapkalı olarak (hâttâ, diye) yazılmalı.
Şapkasız yazılırsa ‘çizgide’ demek olan “hatta” ile karıştırılabilir.
Bu savımıza, “Konu ettiğiniz ‘hatta’ bağımsız bir sözcük değil, ‘çizgi’ anlamındaki ‘hat’tın ‘-de durumu’dur.’ diyerek itiraz edenler olabilir. Onlara yanıtımız:
Gazete yazıları, algılama düzeyi en düşük olan okura göre kaleme alınması gerektiğinden ‘yazılışları aynı, anlamları ayrı sözcükleri birbirinden ayırmak’ çok önemli, diye düşünüyoruz.
Artık, ne kadar gazete okuru kalmışsa…
GRAM GRAM ‘EPİGRAM’
Türkiye’de kadın olmak:
Şiddet, mutadın (*) olmak
(*) Mutat: Alışılmış.